27 Şubat 2009 Cuma

FIVE DAYS ONE SUMMER BY FRED ZINNEMANN (1982)


sabah uyanır uyanmaz, kahvemi hazırladım. her zamanki gibi. alışkanlıklarımın dışına çıkıp, televizyonu açtım hemen. o saniyede açılan kanalda yeni bir film başladı. gri mavi puslu bir manzarayla açıldı film. her nasılsa sabahın o ilk vakitlerinde beni televizyonun önüne çekmeyi başardı bu manzara.. yaşlı bir isviçrelinin ağzından çıkan günün ve filmin ilk cümlesi şu oldu: "üzgünüm profesör, atların nalı düşmüş." cevap ise: "atların nalı mı düşmüş" oldu. gülmeye başladım. ve bir filmin ilk cümlesinin, bir kitabın ilk cümlesi kadar önemli olduğunu farkettim. daha önce düşünmediğim bir şeydi bu. bir filmi ilk cümlesi için seyretmeye devam etmemiştim bugüne kadar. eğer hakkında hiçbir fikrimin olmadığı bir filmse, ışık önemli olmuştur mesela.. film isviçre'de alpler'de geçiyordu. yani güzel manzaraların ülkesinde, ilerleyen dakikalarda profesörü canlandıran sean connery'nin ağzından duyulacağı gibi. evet, benim de küçüklüğümün beş yılı geçmişti bu güzel manzaralar ülkesinde. bir ile beş yaş arasındaki bu zaman diliminden hatırladığım tek imge elimden kaçırdığım, gökyüzünde kaybolana kadar arkasından seyrettiğim o pembe balon. ne alplerin etekleri, ne kar, ne başka bir güzel manzara hatırlıyorum. sadece o balon kalmış belleğimde. ve de hep şunu düşünürüm, bu güzel manzaralar ülkesinde de insanın canı sıkılabilir ve de insanın canı her yerde sıkılabilir. insanın dilemması da budur zaten.. çok geçmeden filmde de can sıkıntısıyla ilgili veciz söz profesörün kız kardeşinin kızından geldi. yani "yasak" bir ilişki yaşayadığı yeğeninden: "kısa bir süreliğine mutlu oluyorum ve hemen sonra hüzünleniyorum". film ilerledikçe bu cümle farklı anlamlar kazansa da profesörün verdiği cevap çok doğruydu: "keşke tanrı bu konuda bir şeyler yapabilseydi." filmde benim en mutlu olduğum, içimi ısıtan anlardan biri, güzel bir günde, genç kadının odanın tüm perdelerini açtığı sahneydi. güzel bir günde açılan perdelerin arkasındaki günün ilk ışıkları, hele ki dağdaysanız tarif edilemez bir mutluluk verir. belki de isviçre zamanlarından kalan bir başka imgedir bu.. film şu aralar dijitürk kanallarında dönüyor. kusursuz bir kurgusu var. sırf bü yüzden bile seyretmeye değer. genç kadın, yaşlı adam ve genç erkek. aşk üçgenine zemin hazırlayan bir gerilim. nefis manzaralar. dağcılığa heveslendiren tesirli bir film.. denk gelirse seyredin. ben sevdim açıkçası..

Hiç yorum yok: