27 Aralık 2009 Pazar

ELLEN VON UNWERTH "HANIM KIZIMIZ"IN YENİ KİTABI ÇIKTI


almanca'da genç kızlara fraulein denir. genç kızlar bu lafı pek sevmez. restoranlarda kadın garsonlara fraulein diye seslenilir. garson kızlar da bu sözü sevmez. bizde küçük hanım (hanım kız) denir. bizdeki küçük hanımlar da sevmez. 29 yaşın üzerinde olanlar belki.. ellen von unwerth'in taschen'den çıkan 500 sayfalık retrospektif kitabının ismi fraulein. ismi dışında kitap edinmeye değer..

MODA VE MATEMATİĞİN BULUŞMA NOKTASI: FASHEMATICS


moda+ mizah+ matematik+ zeka+ yaratıcılık= fashematics. nedir fashematics? joseph allen shea (izrock) isimli çokyönlü sanatçının aynı isimli blogu hazırlayan jonathan zawada ile birlikte ortaya çıkardığı bir fanzin. büyülendim. kıskandım..

2009'DA ETKİLENDİĞİM GRUPLAR


yeni albüm, single veya EP'leriyle bu sene beni baştan çıkaran ilk 10'umu listeledim. kimisi sene başlarken gönlümü çaldı, kimisi sene biterken. durup durup sürekli dinlediğim isimleri zaten biliyorsunuz.. (foto: soap&skin)

The XX
Massive Attack
Animal Collective
Atlas Sound
Grizzly Bear
Miike Snow
Yeasayer
Soap & Skin
La Roux
Gang Gang Dance

26 Aralık 2009 Cumartesi

CUMARTESİ SOHBETİ YERİNE CUMARTESİ YAZISI!!


az önce facebook güncellemelerine bakarken, ece esmer'in yoga ile ilgili yazdığı yazının linkine tıkladım. yıllardır yoga yaptığını ve nasıl hayatını kapsadığını bildiğim arkadaşım ece esmer. cüneyt özdemir'in dipnottv'sinde yazıyor epeyce bir süredir. derken biraz siteyi dolaştım ve özdemir'in 8 eylül'de yazdığı yazıyla karşılaştım. belki bu yazı ile ilgili tartışılmıştır, orada burada yazılıp çizilmiştir bile; bilmiyorum. yazı medyayla beslenip, medyaya ateş püsküren köşe yazarlarıyla ilgili. hedefte özellikle de yıldırım türker var..

özdemir, cihangir'de kahve köşelerinden "sadece ismi radikal" olan gazetede yazarak muhalefet yaptığını düşündüğü yıldırım türker'e ve türevlerine kızıyor. medya içinde çalışıp habercilik yapan, "gerçek" gazetecilere bir nevi methiye düzüyor.

özdemir bu yazısını yıldırım türker ile kişisel bir meselesi olduğu için mi yazdı, yoksa meselesi "köşecilik"in türüyle mi ilgili yine bilemem ama benim de söyleyeceklerim var..

cihangir'de bir kafe'den veya evinin köşesinden yazı yazınca, plaza'da yazmaktan daha az nitelikli olunduğunu düşünmüyorum. bence özdemir de düşünmüyordur. konu cihangir'in temsil ettikleriyle alakalı olsa gerek. yani entelejensiya'nın mabediyle. entelejensiya sanki tembel, üretmeyen ya da ürettiklerini tekrar eden, korkak, basiretsiz, savaşmayan (sevişen:), söylediklerini kendi ve birkaç türevi/yandaşı duyan, manevrasız etc. bir insan topluluğu özdemir'in yazısına göre. özellikle de yıldırım türker.

türker, yaş itibariyle, 80 öncesinde yirmili yaşlarının başında olması hasebiyle, özdemir'in kitaplardan bildiği bir geçmişe sahip. o geçmiş bazılarını plazalarda hırs oyunlarına itti, bazılarını ise köşeye çekilmeye. hırs oyunlarını seçenler, yazıişleri toplantılarında bu oyunları günbegün büyük bir şehvetle yeniden kurgularken, bazıları asgari hayatı seçip, yazarak hayat oyununun sert tarafıyla yüzleştiler. tercih yaptılar. tercihleri savaş ülkelerine gidip, cesaretlerini sınamak olmadı örneğin. hem görmek için savaşa gitmek de gerekmez. dedim ya, tercih yaptılar..

türkiye'de köşecelik bence de dertli bir konu. kimin hangi kontenjandan yazdığı/yazamadığı ortada. kimisi iç politika yazıyor, kimisi günlük hayattan dem vuruyor, kiminin derdi önce yazı; kendini ve düşüncelerini yazı/yazın'ın diliyle ifade ediyor. bunu yaparken de pekala cesur ve gözükara olabiliyor. biri yıldırım türker'se, diğeri de gökhan özgün'dü bana göre. özgün'ün de derdi önce yazı/yazın'dı. bu yönleri ikisini de bu ülkeye yabancı yapmaz. yazının şehvetiyle yazdıkları doğru. gazete binalarında yer kapmanın şehvetine kapılmadıkları da..

ben yıldırım türker'in ve gökhan özgün'ün tüm yazılarının gazetelerde tekrar ve tekrar yazılması gerektiğini düşünüyorum. evet. cüneyt özdemir, bu insanların neden bu kadar çok müritleri olduğunu düşünmeli bence. ne özgün, ne türker bu ülkede kolayı seçmiş insanlar değildir. gazetecilik elbette başta haberciliktir. ve de bir meslektir. bu işi de birilerinin yapması gerekir. yapıyor da. haberci olmayı, muhabir olmayı seçmemiş bir insanın köşe yazarı olmasındaki sıkıntıyı da anlamıyorum. yıldırım türker rahmanlar'da yazsaydı, daha mı sahici veya inandırıcı olurdu özdemir'in nezdinde, bilemiyorum..

24 Aralık 2009 Perşembe

BİRKAÇ İYİ PARÇA, HUZUR FİLAN..


Broken Bells - The High Road

Lady of the Sunshine - Lady of the Sunshine

Lands & Peoples - Bad Habits

Eluvium - Perfect Neglect In A Field Of Statues

Jon Brion - Theme from Eternal Sunshine of the Spotless Mind

Bon Iver - Flume

(foto: bon iver)

YAŞARKEN FARKLI, ÖLÜMDE AYNI


korku film yönetmeni john carpenter'a sormuşlar, mezartaşında ne yazsın diye; 'hemen döneceğim' demiş. bazılarının ölümden sonra yaşaması için yeniden doğması gerekmiyor..

dansçı ve koreograf pina bausch "wuppertaler ensemble"ını yapraklar, dallar, toprak üzerinde dans ettirdi. estetik normlara inat devrimci dans tiyatrosunda yaşlılar, şişmanlar, itilmişler vardı. bauch'un ekibi bazen donla, bazen gecelikle çıktı seyircisinin karşısına. mimik oyunlarından hiç çekinmedi. star "allure"ü olmayan diva sesi, müziği, pandomimi ekspresyonist bir tavırla kırılgan bedenleri büyük bir eser olarak sundu.

konsept sanatçısı hanne darboven'in meselesi tam aksine formaldi. sol lewitt gibi new york kökenli minimal sanatla ilgilendi ve eserini sayıların evreninden yarattı. manik bir keskinlikle takvimlerle, toplamalarla yazı ve çizimlerle uğraştı. matematik ile akan zamanı durdurmak istedi izleyecisi ve dinleyicisi karşısında.

maurice jarre da matematikle ilgiliydi. ama onunkisi matematiğin hissel haliydi. film müziği bestecisinin ismi john barry ve ennio morricone ile birlikte anılıyor. "doktor jivago", "hindistan'a yolculuk" müziklerini bestelediği en bilinen filmler arasında. soundtrack denen şeyi filmin eşlikçisi olarak değil, kendi başına yaşayacak bir eser olarak gördü.

polonyalı leszek koakowski felesefeyi sanata dönüştürdü. epik edebiyatın sınırlarını zorladı. gençliğinde faal bir marksistken, olgunluk döneminde marksizmin dünyayı iyileştirme teorisinden uzaklaştı.

eroinden ölen sanatçı dash snow için ahlağın rolü hizmetle ilgiliydi. bohem sanatçı sperm kolajlarıyla tabu yıkmanın şehvetine kapılmıştı. yıllarca evsiz yaşayan, graffitici iyi aile çocuğuydu aslında. saddam dövmesiyle yaptığı kolajlarda sanki dada hiç yokmuş gibiydi.

hepsi bu sene öldü. yaşarken farklı, ölümde aynılar..


(derleme: erel eryürek/ via spex)

22 Aralık 2009 Salı

2010'DA EMİKA DİNLEYECEĞİZ!


iyi müzik beni buluyor ya da tam tersi. emika da öyle. şimdilerde nette "drop the other" parçasının scuba vulpine remix'i dolaşıyor. albüm 18 ocak'ta piyasada olacak. (foto via fact magazine)
Emika - 'Drop The Other' (Promo) by Ninja Tune

HEDİYE MEDİYE İŞLERİ İÇİN TEMATİK T-SHİRT'LER


V2K tasarımı t-shirt'ler hiç de fena değil. çam süsünü ağaçta değil, gövdesinde taşımak isteyenler, geyik severler V2K'nın yılbaşı serisi tam sana göre. kendin için, etraf için.. (via v2kdesigners fashion blog)

21 Aralık 2009 Pazartesi

MUSE DERGİSİ - LINDSAY LOHEN - YU TSAİ - VE SAİRE





fotoğrafçı ve sinemacı yu tsai muse dergisi için 18 sayfalık bir çekim yapmış. lindsay lohen'in yer yer çıplak göründüğü karelerde ona eşlik eden erkek model petey wright. "lindsay's private party" isimli çekime kate moss ve johnny depp'in 90'lardaki ilişkisi ilham kaynağı olmuş.. cesur ve iyi bir hikaye ama beni asıl heyecanlandıran video'sunda fonda çalan müzik oldu. parça 2010'da ilk albümü çıkacak olan sstereo alchemy'ye ait. vokal melissa r. kaplan..

2009'DAN TAZE MÜZİK SEÇKİSİ - PART I


(foto: mayer hawthorne)
The xx - Night Time

Mayer Hawthorne - Green Eyed Love

Emika - Drop The Other

Connan Mockasin - Macheeky

Laura Veirs- Sleeper In The Valley

Phoenix- Girlfriend

Passion Pit - Little Secrets

The Antlers - Bear

Doves - Kingdom of Rust

20 Aralık 2009 Pazar

ŞAŞILACAK BİR ŞEY VAR, MEST OLUNACAK BİR ŞEY DE


dün gece autoban'ın yılbaşı partisinde karşılaştım ali taptık'la. belli ki önümüzdeki hafta açılacak sergisi için heyecanlanıyor. neşesi ve keyfi de iyi görünüyordu. "şaşılacak bir şey yok" taptık'ın ikinci kişisel sergisi. perşembe günü galeri x-ist'te açılacak sergi haftanın en mühim sergisi bana göre...

RAGNAR KJARTANSSON'U TANIYIN




izlandalı sanatçı ragnar kjartansson (ressam, performans sanatçısı, müzisyen etc) yeni keşiflerimden. 70'lerin video ve performans sanatının etkisinde kendi fiziksel ve ruhsal sınırlarını zorlamayı seven biri. örneğin reykjavik sanat festivalinde vikingli kostümüyle "the great unrest" adı altında bir hafta boyunca allahın terkettiği eski bir tiyatro salonunda blues söylüyor. ya da eşsiz ve romantik almanca kelime "weltschmerz"e saygı duruşu niteliğindeki işinde bir klübeye yalnız başına bass gitar çalan birini yerleştiriyor.. kjartansson'un absürd ve ironik performanslarında acı ve mutluluk, dehşet ve güzellik, dram ve mizah içiçe geçiyor..

19 Aralık 2009 Cumartesi

CUMARTESİ SOHBETLERİ VOL.28-DERYA DEMİR/KÜRATÖR/GALERİ NON'UN KURUCUSU



galeri splendid'in kapanışından sonra galeri NON'u kuran derya demir çok uzun zamandır takibimde. kafasının çalışma şeklini beğeniyorum. birbirimizi uzaktan izledik. sonra tanıştık. galeri NON'u kurarak istanbul güncel sanat ortamına bana göre büyük renk ve değer katan derya ile skype üzerinden konuştuk..

erelada: heyyy..

Derya Demir: hola

erelada: günaydın.. yani bana göre günaydın; yeni uyandım sayılır..

Derya Demir: biz ise ögle yemeğinde ne yesek diye düşünmeye basladik, cumartesi NON hali. dun guzel bir konser mi kacirdik yoksa?

erelada: yaa!!?? neyse benimkisi uzun bir geceydi.. ama ben bugün biraz öfkeli ve dünyaya kızgın uyandım.. dün çok şey kaçtı ama benim için imkansızdı gitmek.. sen nasıl uyandın?

Derya Demir: evet son haftalarda dunyaya ve turkiyeye ofkelenecek konu bulmakta zorlanmiyoruz. dun osman ve didem'de yemekteydik biraz uzun surdu. 3 gibi eve donunce bugun alarmi 5 kez kapatarak uyandim:) osman ve didem'i pist'ten hatirlayabilirsin-pangalti'daki sanatci inisiyatifi.. sen niye sinirli uyandin?

erelada: 0))) neysi ki alarmı duymuşsun.. bu da bir şey.. ben alarmı bile duymadım.. evet evet biliyorum onları.. benimkisi kişisel daha ziyade.. ama ne kadar kişisel olsa da dezorganize durumlar neticesi. yani yine ucu bu memlekete dayanıyor.. seninle NON ile ilgili konuşmak istiyorum biraz.. çok güzel bir şey yaptın. tebrik ediyorum.. ben 2'debir'e başladığımda ortalık daha kuraktı ama şu an şehirde iyi şeyler oluyor. NON bunlardan biri..

Derya Demir: cok tesekkur ederim erelcim.

erelada: motivasyonun nedir? hareket noktan ya da.. en çok neyle beslenirsin?

Derya Demir: En cok sanirim calıstigim sanatcilardan herhangi biri bak, sana ne gosterecegim diyerek bana yeni islerini gosterdiginde heyecanlaniyorum. En basta da galeri kurmaya beni iten bu olmustu..

erelada: ve splendid'i yaptın leyla gediz ile birlikte..

Derya Demir: evet..splendid ilk deneyimimdi-ticari galeri olarak.. leyla ile yaklasik 5 guzel sergi yaptik.

erelada: derken..

Derya Demir: derken bazen ayri dustuk.

erelada: sanatçı kaprisi?
Derya Demir: sanatci kaprisi denemez, yapi farkliligi. insanlar ile iletisim sekillerimiz farkli idi.

erelada: anladım.. ama belki de splendid NON'a, yani asıl yapmak istediğine aracılık etmiş oldu..

Derya Demir: kesinlikle oyle oldu. sonuc olarak sanatin non-profit bir tarafindan geliyordum ve ayrica her ne kadar sanatcilar ile calissam da-bu calismalarin surekliligi bir galerici-sanatci iliskisi gibi degildi.

erelada: yani splendid'de mi demek istiyorsun..

Derya Demir: splendid oncesi, yani galericilige baslamadan onceden bahsediyorum. isin daha cok kuratoryel kisminda iken ama bir sanatci ile galerici olarak calisinca neredeyse gunasiri gorusur hale geliniyor. splendid buna benzer konularda bir okul-alistirma gibiydi.. ya da koleksiyoner ile tanisma tanima..

erelada: o da işin ayrı boyutu tabi. belki de en zorlayıcı tarafı.. yani koleksiyoner ile tanışma..

Derya Demir: splendid oncesi temasta oldugum kisiler, kuratorler-sanatcilar-sanat elestirmenleri iken buna kolkesiyonerler de eklenmis oldu

erelada: ve de non-profit olmaktan uzaklaşma bir nevi..

Derya Demir: oncelikle sanat eserine baska bir boyuttan da bakmaya basliyor insan. sanatciya da. kuratorlukte o anki sergiye odaklanirken, burada 10 yil -50 yil sonrasini da dusunmek gerekiyor. non-profitten cok uzaklasmamaya ozen gosteriyorum ama.. tabi burada isin etkileyiciligine sanatcinin almis oldugu yol-istikrarliligi-kisilerin yorumlari-kullandigi malzeme gibi yan faktorler ekleniyor. sanatci hakkinda ilk sorular genel olarak bu konular uzerine oluyor.

erelada: benim durumumda, bağımsız bir dergi yaparken, işin içine para kazanma da girince, ister istemez reklamcılarla muhatap oluyorsun. dergine aldığın bir ilan veya advertorial tüm yapısını bozabiliyor.. NON'un duruşunu, 2'debir'in dergi olarak duruşuna yakın bulduğum için direnmesi zor..

Derya Demir: ben de ornegin yilda en az 2 sergiyi hic kar amaci gutmeden gerceklestirmeyi dusunuyorum. NON icin bir nevi prestij sergisi denilebilir-cunku turkiye koleksiyonlarinda fazla rastlanmayan isler sayilir..

erelada: o zaman şimdiden belli sergiler..

Derya Demir: evet 1,5 yillik programimiz asagi yukari belli. ornegin gokcen'den sonra asli cavusoglu'nun sergisi acilacak. burada asilabilir pek is gormeyecegiz;) bir katta fuat'in seslendirdigi bir plak dinlerken, baska bir katta ise illegal tez ofislerine yazdirilmis bir tez ile karsilasacagiz.. bu sergi bence turkiye guncel sanati icin cok onemli bir sergi.

erelada: ne zaman başlayacak? tarih?

Derya Demir: 12 ocak'ta acilis. simdiden ozellikle yurtdisi ilgisi buyuk. isler bu solo sergi icin hazirlandi. ama tez henuz gosterilmeden paris'te kadist foundation'a davet edildi. plak ise 2010'da 2 farkli sergide yer alacak.

erelada: çok heyecanlandım, cidden..

Derya Demir: inisiyatif almazsak sanirim ne NON ne 2debir olurdu:)

erelada: AYNEN!

Derya Demir: ne de biz birbirimizin yaptigi isleri sevebilirdik.

erelada: kesinlikle.. deryacım.. çok teşekkür ederim sohbet için.. yakında görüşmek üzere.. çokk sevgiler..

Derya Demir: gorusuruz!! kahveye de beklerim yolun dusunce xxx

18 Aralık 2009 Cuma

ICON: ROMY SCHNEIDER


ben romy schneider'i olgunluk zamanında sevdim hep. neşeli, çocuk ve muzip halinden çok daha fazla. sigara içmesini sevdim. konuşmadıklarını, söylemediklerini, hüznünü, gizemini, "çocukluğunu cebine koyup" çekip gitmesini... çıplakken bile örtülü, örtülüyken de erotik olan kadını; romy'yi ben hep sevdim..

17 Aralık 2009 Perşembe

GÜNÜN MÜZİĞİ: BLAKROC -AINT NOTHING LIKE YOU (HOOCHIE COO)


the black keys'in, rapcilerin, gücü adına bu parçayı dinleyip duruyorum. siz de dinleyip durun..
Blakroc-Aint Nothing Like You Hootchie Coo

14 Aralık 2009 Pazartesi

BU HAFTANIN MÜZİK SEÇKİSİ - VOL. VI


(foto: laleh)

Laleh - Simon Says

Something A La Mode - Little Bit of Feel Good

Sufjan Stevens - Amazing Grace

The Woodlands - Can We Stay

TWITTER HASTALIĞI SALGINA DÖNÜŞTÜ


italyan vogue'u aralık 2009 kapağında twitter'den estirdikten sonra blogger'lar yazdı, çizdi durdu. işte konuyu topralayan bir site.

MINI COOPER VE SOKAK SANATI KARDEŞLİĞİ: KRINK MINI


ikisi de şehirli. ikisi de büyük metropollerin vazgeçilmezi. alman mini new york'lu sokak sanatçısı craig kr costello'yu hamburg'a çağrmış ve bir mini tasarlatmış.. çokkk güzel..

TAVUSKUŞLARI, MACERAPERESTLER, OYUNCULAR..


sokak modası sokaklardan salonlara mı taşındı ne? sayısız blog var artık sokak modasıyla ilgili. eskiden stili olan insanları yoldan çevirip fotoğraflayan insanlar artık malzemelerini hazır buluyorlar neredeyse. biraz ünlü olmak, biraz keşfedilmek, biraz ben de varım demek için insanlar fotoğrafçıların önlerine atıyorlar kendilerini. başlıkta yazdığım gibi gerçekten farklı olan, yani biraz tavuskuşu misalı, oyuncu ve maceraperest moda düşkünleri de yok değil. all the pretty birds'e bir göz atın.

12 Aralık 2009 Cumartesi

GÜNÜN MÜZİĞİ: PANTHA DU PRINCE - THE SPLENDOUR


Pantha Du Prince - The Splendour

KULAKTAN KULAĞA SUNAR: SAMARA LUBELSKİ


normalde popla uzaktan yakından alakası yok. bilakis yeraltının kült isimlerinden. son albümü "future slip" popa kaçıyor, pyschedelic popa. lezzetli, sofistike, melankolik, tatlı ekşi bir pop. kemanist ve vokalist samara lubelski yarın, 21.00'de arkaoda’da…

10 Aralık 2009 Perşembe

KENDİ MODASINI İNŞA EDEN BİR GRUP TÜRK "BUILDING"DE


building , ‘BUILD YOUR OWN FASHION’ konsepti ile geliyor. zeynep tosun, melahat-gökay, ceylan balduk, elif girgin, zeynep duygulu, ceylan zigoslu, vanessa-raisa, eda akpınar, gökçen ataman, nazlı bozdağ gibi taze isimlerin işlerini 11 aralık 2009'da 19.30'dan itibaren görebileceğiz. (foto: pudra)

Adres // Serdar-i Ekrem Caddesi No 27/a
Galata // Tünel
Beyoğlu (Doğan Apartmanı karşısı)
Tel: 0 212 2430717 Faks // 0 212 2431107

SADE 50 YAŞINDA SOLDIER OF LOVE İLE GERİ DÖNDÜ


en sevdiğim seslerden biri sade (adu). 8 şubat 2010'da "soldier of love" piyasa çıkıyor. kötücül insanlar sade'nin fotoşop'tan iyi anladığını, grace jones çalıştığını, r&b'ye göz kırptığını söylese de ben sade'ye, makro center'larda, asansörlerde çalmadan evvel meftundum, vazgeçmem..

MARTIN MARGIELA MARKASIYLA VEDALAŞIYORMUŞ


martin margiela new york times'a göre iki gün önce pılını pırtısını toplayıp maison martin margiela'yı terk etmiş. isimsiz yaratıcı ekibi koleksiyona devam ediyormuş. antwerpenli minimalizm gurusu ve meşhur "antwerp six", yani walter van beirendonck, ann demeulemester, dries van noten, dirk van saene, dirk bikkembergs ve marina yee şehrin modasal yüzüydü biliyorsunuz. son yirmi yıl mest olduk onlara ama şu anda geriye pek bir şey kalmadı. yazık.

MASSIVE ATTACK'IN YENİ MÜZİK KLİBİ PARADISE CIRCUS BUGÜN ÇIKTI



"the devil in miss jones" bir amerikan porno filmi. dünyanın en iyi porno filmleri listesinde 18. sırada.. massive attack'ın yeni müzik klibi "paradise circus" bugün çıktı. uyurgezersi ve dalgınca şarkı kısmını hope sandoval üstlenmiş.. şimdi toparlıyorum. klipte yukarıda sözünü ettiğim filmden fragmanlar var. ilginize..

ETERNAL CHILD SAMPLE SALE BU CUMARTESİ!!!


gül gürdamar'ın harika markası eternal child'ın sample satışı olacak bu cumartesi. ben gideceğim, hadi!!..(foto: emre ünal)

12 aralık 2009
10.00-19.00
ilk belediye cad. no 5
daire 5
tünel-taksim

4 Aralık 2009 Cuma

46. ANTALYA ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİ EN İYİ İLK BELGESEL ÖDÜLÜ'NÜ ALAN MELİSA ÖNEL'İN FİLMİNİ KAÇIRMAYIN!


melisa önel son zamanlarda ne yapıyor ne ediyor, merak ediyordum. fotoğrafları beni her zaman mest etmiştir. şimdi ise yakın zamanda bitirdiği "ben ve nuri bala" isimli belgeseliyle geliyor. film istanbul'da 12. uluslararasi binbir belgesel film festivali kapsamında gösterilecek.

ilk gösterim; 6 Aralik, Pazar, 13:50'de pera müzesi'nde.
2. gosterim 11 Aralik Cuma, 15:15, nazım hikmet kültür merkezi, kadıkoy

haftaici avrupa yakasında bir ek gösterim de olacakmış. tarihi konusunda ve filmle alakalı daha detaylı bilgi için
www.meandnuribala.com'a da girebilirsiniz.

2 Aralık 2009 Çarşamba

GÜNÜN MÜZİĞİ: O CHILDREN - DEAD DISCO DANCER (THE GOLDEN FILTER REMIX)


o. children 2010'da "hip" olacak, görürsünüz. marşları kabul edilen "dead disco dancer" golden filter'in eline düşünce nasıl bir dans parçasına dönüşmüş, dinleyin..

O Children - Dead Disco Dancer (The Golden Filter Remix)

KURBAN BAYRAMINI ALIN, NOEL'İ VERİN


eğer bir bayram seçeceksek, hayat bayram olsun. olmuyorsa, kurbanı alın, noel'i bize verin derim. oyuncaklı aralık takvimleri (advent calendar) de beraberinde gelsin. gün gün açılan pencereleriyle mutluluk simülasyonudur kendileri. yetişkin olana kadar eşlik etmiştir bana... işte netteki advent takvimlerinden bir demet:
*pet shop boys'un interaaktif takvimi.
*2009'un en yaratıcı müzik anları takvimi.
*thank emi it's christmas takvimi.

iyi eğlenceler..

1 Aralık 2009 Salı

İSVEÇLİLER ÇOK OLMAYA BAŞLADILAR!


isveç'ten umutluyum.. taken by trees'i tek geçerim. peki isveçli ikili wildbirds & peacedrums "the snake" ile yeni bir şeyler söylüyor mu? albümün ikinci parçası "there is no light" müzikalite olarak çokkatmanlı müzikten çaktıklarını gösteriyor, orası kesin. bir de dijital ep'lerinde "my heart"ın deerhoof remix'i var ki, duyan duydu, alan aldı zaten..ayrıca grup 16 aralık'ta indigo'da sahne alacak..
02 My Heart (Deerhoof remix) by LukeSlater

28 Kasım 2009 Cumartesi

CUMARTESİ SOHBETLERİ VOL.27-AYŞEGÜL SÖNMEZ/AICA BAŞKANI/GAZETECİ/SANAT ELEŞTİRMENİ/KÖŞE YAZARI/ELEŞTİRMEN/KÜRATÖR


yıl 1998. milliyet gazetesi. güneşli. artı haber diye bir dergi çıkıyor. ben insanlar bölümünün editörüyüm. 1 yıl hayatta kalıyor dergi. çünkü satmıyor. çok satmayan bir dergi daha var aynı binada çıkan. ismi negatif. duygu asena ve ekibi. eskiler de var yeniler de. yenilerin arasında hemen göze çarpan, hatta tüm binada göze çarpan kişi ayşegül sönmez. ahmet tulgar ile ahbap olduğu için bizim katta sıkça karşıma çıkıyor. hareketli, çekici, deli, zehir gibi birisi. bilgiyi emen, işine yarayanı tutan, yaramayanı derhal püskürten "dahi mi ne" küçük, tiz sesli" kadın. ayrıca zevkli ve ölümüne sanat aşığı. 1998'in nispeten kurak sanat ortamında, taze olanı hemen çekip ortaya çıkartıveriyor. ayşegül sönmez'i öyle tanıdım. araya yıllar girdi. gazeteciliği muhafaza ederek, türkiye'de sanat'ın sözcüsü oldu. aica'nın başkanı, ömer uluç hayranı, 'feminist mi, ben mi' isimli canlı söyleşi dizilerinin mucidi ve saire, ve saire. kalabalık, canlı ve harikulade renkli bir kadın..

Erel
ayşegüüllll.
.

13:06Ayseğul
naber

13:07Erel
iyidir yahu.. küt diye kapanınca, anlamadım ben de.. vaktin var mı biraz?


13:07Ayseğul
var canım

13:08Erel
süperr.. o zaman cumartesi sohbetine ne dersin? kısa ve acısız olacak, söz.


13:08Ayseğul
aa simdi yazı yazıyorum ama...

13:08Erel
yaaaaaa...


13:08Ayseğul
böyle chat yaparken mi yapıyoruz?

13:09Erel
evet, özelliği o.. spontan.


13:09Ayseğul
iyi tamam
şu an mı başlıyoruz?

13:09Erel
harika.. hemen başlayalım o zaman, uyar mı..
yoksa teçhizatlanalım mı önce.. sigara filan?


13:09Ayseğul
tamam, yanımda zaten.

13:12Erel
sanat sözcüsü olmanın ağırlığı ve hafifliği nedir?


13:12Ayseğul
bi saniye telim çalıyor
bilmem ağırlık hafiflik olarak düsünmemistim.
daha çok hafiflik olarak düşünmeli ama, sanata ilişkin her şeyi.

13:13Erel
türkiye'de sanat artık hafife de alınmamalı öyle değil mi?


13:14Ayseğul
türk hafif batı müziği..

13:14Erel
hahahaha..


13:15Ayseğul
hafife alınmadı ki hiç bençe

13:15Erel
tabii ki öyle ama son beş yıla bakınca ciddi adımlar atılıyor..


13:16Ayseğul
olmak durumunda

13:17Erel
bence her zaman bir ağırlığı vardı ama pek konuşmuyordu,
iletişimi zayıftı sanki..


13:17Ayseğul
galiba

13:17Erel
peki ne oldu? ne zaman ivme kazandı dersin?


13:18Ayseğul
avrupa'nın bu anlamda durgunluk dönemine girmesi
paranın yer değiştirmesi
yeni açılan pazar imkanları
türkiye de nasibini alıyor elbette bu durumdan
sothebys' durup dururken türkiye'de büro açmıyor..

13:21Erel
değil mi.. ben büyük bir şevkle izliyorum durumu ve de genç sanatçı hareketlerini de alkışlıyorum.
müthiş bir devinim var.. berlin bu anlamda sırasını savdı, istanbul'a devretti diye düşünüyorum mesela..

13:27Ayseğul
o kadar abartmayalım..

13:29Erel
doğru, haklısın, abratmamalı..
önümüz contemporaray istanbul.
haftaya başlıyor. etkili buluyor musun?


13:29Ayseğul
pek çok sanatçıya enerji veriyor. gidip görmek, toplu olarak hoşuma gidiyor.
hüseyin ertunç'un son işleri var 2009 tarihli, tem sanat galerisi'nde, merak ediyorum mesela.

13:34Erel
seni en çok heyecanlandıran sanatçılar kimler diye sorsam..


13:37Ayseğul
ilhan sayın,
leyla gediz
zeki demirkubuzne çekmiş
nasıl çekmiş, onu da merak ederim
mahir öztaş ne yazmış, nasıl yazmış
ebubekir eroğlu'nun şiirlerini de merak ederim..

13:42Erel
ayşegülcüm.. internetin gazabına uğruyoruz sürekli.. toparlayayım konuyu.. sence bizde sanat ortamında ne eksik?
ben mesela daha fazla genç ve yenilikçi işler görmek istiyorum.. klanlardan sıkıldım..

13:43Ayseğul
sıkılacak kadar klanlar olduğunu düşünmüyorum... keşke olsa.
genç işler gayet ortada
hiç olmadıkları kadar görünebiliyorlar
ama ne kadar yenilikçiler onu bilemiyorum
yenilikçi ne demek onu da bilemiyorum
doğru bir sıfat mı bir sanatçı için
ama tazelik önemli
taze işler üretmek
taze hissettirmek

13:44Erel
tazelik daha doğru, evet..


13:44Ayseğul
zihin açıcı egzersiz yaptrıyor olmak
matrak da olmak ama
siyaseten doğrucu olmamak..

13:45Erel
sakınmadan, tribünlere konuşmadan..


13:45Ayseğul
bireyselliğini bireysel olma hakkını sonuna kadar kullanmak
aynı zamanda tribünlere de konuşabilirsin
sonuçta rockçılar bunu yaptılar 1960larda

13:45Erel
işte bundan çok emin değilim, bireyselliğin manipüle edilebildiğini görüyorum ben..


13:45Ayseğul
bireyselliklerini sonuna kadar kullanıp yığınlara seslendiler

13:45Erel
satar diye yapılan işler..


13:46Ayseğul
satar diye bir iş yapıyorlar ve satıyorlarsa bravo
bunda tartışacak bir şey yok
ya da eleştirecek

13:46Erel
o zaman samimiyeti pas geçiyoruz..


13:47Erel
isim söylemek istemiyorum ama sürekli aynı şeyleri tekararlayan sanatçılar var..
sıkıcı ve samimiyetsiz buluyorum, taze hiç değil..


13:49Ayseğul
tekrarlamak ilginçtir. hayatın kendisinin de bir tekrar olduğunu sürekli aynı caddeden karşıdan karşıya geçtiğimizi ama her geçtiğimizde farklı bir duygu, manto ya da kot ceketle geçtiğimizi düşünelim.
sonuçta hep aynı işi tekrarladığını düşündüğün pek çok sanatçıyı yakından tanıma fırsatı bulduğunda
tekrar ettiğinin ne olduğunu bulmak ilginç olabiliyor.
tekrar da sanıldığı gibi zararlı bir şey değil. yani taze olabilir tekrar eden aynı zamanda.

13:53Erel
ben tekrarı içinde bir oyun gizlendiği zaman seviyorum galiba. bir bilmece. tekrarın içinde başka bir söz.. aynı kişiyi her yıl aynı yerde aynı kılıkta çeken fotoğrafçı, en azından pozlama yaparken bir fark yaratabiliyor. ressamın işi daha zor örneğin..
ben senin yorumlarını sanatçıların kendilerinden daha enterasan bulduğumu söyleyebilirim.. büyük zevk..
peki, bir temennin var mı?


13:56Ayseğul
sanat uzun hayat kısa.

13:56Erel
:)))))


13:56Ayseğul
çok teşekkür ederim
büyük bir zevkti.

13:57Erel
ben çok teşekkür ederim ayşegülcüm..

27 Kasım 2009 Cuma

SOKAKTA ARTIK TAPE ART VAR


sokak sanatında arayışlar ve buluşlar bitmiyor. şimdi de tape art'la karşı karşıyayız. el bocho ve buff diss var bu buluşun arkasında. ilginize sunarım..

YENİ ALBÜM: JESCA HOOP - HUNTING MY DRESS


üç gün sonra dokuz parçalık nefis bir albümle geliyor jesca hoop. yılbaşında bana ve sevdiklerinize hediye edebilirsiniz. :)

GÜNÜN MÜZİĞİ: THE NOTWIST - BONELESS (GRIZZLY BEAR REMIX)


The Notwist - Boneless (Grizzly Bear Remix)

"UTANÇ BİTTİ" AMA ŞİDDET GERİ Mİ GELDİ?


pop müzik kadınlara karşı şiddeti körüklüyor mu? london school of economics cinsiyet araştırmaları enstitüsünden deborah finding, tori amos, the crystals, ronnie bennett ve tracy chapman örneklerinden yola çıkarak pop müzikte "aileiçi" şiddet temasını araştırmış. araştırmanın özeti 2 gün önce "guardian"da yayınlandı. finding durumu acıklı buluyor. siz ne düşünüyorsunuz? yorumlarınızı bekliyorum.. (foto: florence and the machine)

"CHRISTMAN'S IN THE HEART"


daha önce de yazmıştım, bob dylan noel şarkıları albümüyle geliyor diye. e noel yaklaştığına göre, yılın en irite edici albümünü hatırlatmakta yarar var. pek röportaj vermeyen bob dylan, bill flanagan'a konuyla ilgili içini dökmüş.

SANATIN SENIOR'LARI ATÖLYEYE BEKLİYOR


istanbul modern’de sanatçılar ve ziyaretçiler “marshall ile ücretsiz perşembeler” kapsamında yeni bir etkinlik dizisi başlıyor. “sizin perşembeniz” başlıklı etkinlik, ekim ayından başlayarak mayıs ayına kadar, her ayın bir perşembesi farklı bir sanatçının uygulayacağı yetişkinlere yönelik yedi atölye çalışmasını içeriyor.

istanbul modern eğitim odası’nda saat 14.00 ile 16.00 arasında gerçekleşecek olan atölyeler, 15 kişilik.
rezervasyon ve detaylı bilgi için

Tel: 0212 334 73 41

3 Aralık 2009’da mehmet güleryüz,
28 Ocak 2010’da zeynep günsür,
25 Şubat 2010’da balkan naci islimyeli,
18 Mart 2010’da mustafa horasan
29 Nisan 2010’da temur köran

24 Kasım 2009 Salı

MASSIVE ATTACK'IN YENİ ALBÜMÜ'NÜN TRACK LIST'İ VE ARTWORK'Ü


massive attack'a özel ilgim olduğu anlaşılmıştır herhalde. yeni albümleri yeni yılın en mühim müzik hadiselerinden biri olacak. zaten "splitting the atom" EP'leriyle ziyadesiyle mest ettiler. şimdiden 5. albümlerinin parça isimleri ve artwork'leri dillerde. albümün adı "heligoland" ve henüz ardında yatan manayı bilmiyoruz. wikipedi'ye göre ya kuzey denizindeki helgoland söz konusu ya da yazar shena mackay'in romanıyla alakalı ya da hiç bilmediğimiz başka bir şey. parçalara gelince sır perdesi yok. pray for rain, spiltting the atom ve psyche EP'de de olan parçalar ve de massive attack'ın homepage'inden dinlenebilir. (bu blogda da).. heligoland şubat başı EMI'den çıkıyor..

Massive Attack - Heligoland:
01. Pray for Rain feat. Tunde Adebimpe
02. Babel feat. Martina Topley-Bird
03. Splitting the Atom feat. Robert del Naja, Grant Marshall & Horace Andy
04. Girl I Love You feat. Horace Andy
05. Psyche feat. Martina Topley-Bird
06. Flat of the Blade feat. Guy Garvey
07. Paradise Circus feat. Hope Sandoval
08. Rush Minute feat. Robert del Naja
09. Saturday Come Slow feat. Damon Albarn
10. Atlas Air feat. Robert del Nadja

BACAKLARIN DA KIYAFETE İHTİYACI VAR


pretty polly çoraptan yüksek beklentileri olanları tanıyor. siz de onları tanıyın.. (via lesmads)

FARELERİN TAHTAYA DOYMUŞ HALİ


egzantrik nesnelerden devam edelim. alest rukov tasarım manyağı bilgisayarkolikler için ahşaptan 'mouse' yapmış. güzel, seyirlik ve pahalı. fotoğraftaki model 788 euro mesela..

DÜNYANIN EN AYKIRI PİSUARLARI BİRLEŞTİ


nette akla gelmedik şeyleri görmeye alışkınız da bazen bazı şeyler hala şaşırtabiliyor. belki yeri burası değil ama en azından tasarım kontenjanından yer açabilirim diye düşündüm. urinal.net dünyanın en olmadık pisuarlarını sergileyen bir site. ne bileyim taj mahal veya antarktika'dan bile tuvalet görüntülerİ var.

DAVID BURDENY'NİN DOĞASI BİZİMKİNE PEK BENZEMİYOR


doğa fotoğrafçılığı diye de bir şey var tabi. en pür haliyle doğa.. david burdeny doğa fotoğrafları çekiyor. hani şu mac'lerin bize wallpaper olarak sunduğu cinsten. bazıları inanılmaz, neredeyse gerçekdışı..

23 Kasım 2009 Pazartesi

YENİ DİN YOGA OLABİLİR Mİ ACABA?


yoga yapanlara göre öyle bence.. yeni sene benim için de yogalı bir sene olacak, biliyorum. düşüncede çoktan yoga ve meditasyon yapıyorum zaten. düşünce gücüyle yoga olmuyor ama.. işte tapılası taschen'den yeni bir kitap: great yoga retreats. 320 sayfada dünyanın en iyi yoga hocaları, en iyi yoga kaçış merkezleri, hindistan'dan goa'ya, bhutan'dan toskana'ya , kaliforniya'daki yoga workshop'larından meksika sahillerine, oradan yağmur ormanlarına adresler ve bilgiler bu kitapta.. yurtdışına gidemiyorsanız, verin robinson'dan siparişinizi, getirsinler..

SAÇ PİPOSU A LA VİBE HARSLOF


pipo içmenin arkaik bir etkisi var ve bana kalırsa gülünesi bir nesne. ne seksi ne de çekici. danimarkalı tasarımcı vibe harsloef da benimle aynı fikirde olmalı ki pipoyu yabancılaştırmayı seçip, ondan taç yapmış. tasarımları john galliano ve jeremy scott'un ilgisini çekmiş bile. yaz koleksiyonlarında göreceğiz..