24 Aralık 2009 Perşembe

YAŞARKEN FARKLI, ÖLÜMDE AYNI


korku film yönetmeni john carpenter'a sormuşlar, mezartaşında ne yazsın diye; 'hemen döneceğim' demiş. bazılarının ölümden sonra yaşaması için yeniden doğması gerekmiyor..

dansçı ve koreograf pina bausch "wuppertaler ensemble"ını yapraklar, dallar, toprak üzerinde dans ettirdi. estetik normlara inat devrimci dans tiyatrosunda yaşlılar, şişmanlar, itilmişler vardı. bauch'un ekibi bazen donla, bazen gecelikle çıktı seyircisinin karşısına. mimik oyunlarından hiç çekinmedi. star "allure"ü olmayan diva sesi, müziği, pandomimi ekspresyonist bir tavırla kırılgan bedenleri büyük bir eser olarak sundu.

konsept sanatçısı hanne darboven'in meselesi tam aksine formaldi. sol lewitt gibi new york kökenli minimal sanatla ilgilendi ve eserini sayıların evreninden yarattı. manik bir keskinlikle takvimlerle, toplamalarla yazı ve çizimlerle uğraştı. matematik ile akan zamanı durdurmak istedi izleyecisi ve dinleyicisi karşısında.

maurice jarre da matematikle ilgiliydi. ama onunkisi matematiğin hissel haliydi. film müziği bestecisinin ismi john barry ve ennio morricone ile birlikte anılıyor. "doktor jivago", "hindistan'a yolculuk" müziklerini bestelediği en bilinen filmler arasında. soundtrack denen şeyi filmin eşlikçisi olarak değil, kendi başına yaşayacak bir eser olarak gördü.

polonyalı leszek koakowski felesefeyi sanata dönüştürdü. epik edebiyatın sınırlarını zorladı. gençliğinde faal bir marksistken, olgunluk döneminde marksizmin dünyayı iyileştirme teorisinden uzaklaştı.

eroinden ölen sanatçı dash snow için ahlağın rolü hizmetle ilgiliydi. bohem sanatçı sperm kolajlarıyla tabu yıkmanın şehvetine kapılmıştı. yıllarca evsiz yaşayan, graffitici iyi aile çocuğuydu aslında. saddam dövmesiyle yaptığı kolajlarda sanki dada hiç yokmuş gibiydi.

hepsi bu sene öldü. yaşarken farklı, ölümde aynılar..


(derleme: erel eryürek/ via spex)

Hiç yorum yok: