28 Mart 2009 Cumartesi

CUMARTESİ SOHBETLERİ VOL.8- MURAT ABBAS/DJ/MÜZİK YAZARI


murat abbas, nam-ı diğer mabbas'ı bilmeyen yok. o bu ülkenin en rafine müzik insanlarından ve DJ'lerinden biri. radyoculuğu ve çokyönlü dj setleriyle klüplerde veya konserlerde dans ettirmediği kimse yoktur herhalde. murat çalar, siz kendinizi iyi hissedersiniz. "oldies but goldies" partileri onun adıyla anılıyor. taklitlerinden kendinizi sakının yani..

12:17Erel
murat nasılsın?

12:17Murat
slm. iyiyim çok şükür. :9 sen nasılsın?
12:18Erel
iyidir, sonunda bilgisayarıma kavuştum ve de seni gördüm online olarak..cumartesi sohbeti diyi bişi yapıyorum, katılır mısın?
12:20Erel
orda mısın?
kabul edersen, kısa ve acısız olacak, söz:) sonra da benim bloga koyacağım..

12:20Murat
pardon..nedir mevzu? biraz daha açar mısın...
soru cevap mı olacak vs?
12:21Erel
2debir'in blogu var, oradsı için her cumartesi eş, dost ahbap, ünlü, ünsüz insanlarla sohbet ediyorum..evet soru cevap, akışa göre, kasmadan..

12:22Murat
olur tabii
12:23Erel
ok, süper.. o zaman direkt şöyle bir konuya geçmek istiyorum.. bu akşam gene oldies but goldies var babylon'da.. marka gibi bişi oldu, sen ne dersin?

12:25Murat
"gibi"den daha öte bir şey artık. 8. sezonumuzu tamamlıyoruz mayıs ayında. gerek istanbul gerekse istanbul dışında en büyük ilgiyi gören parti serisi haline geldik.
12:27Erel
biliyorum, gibi derken biraz kışkırtmak istedim bu sözleri duymak için:)) ben bayılıyorum o partilere ve de ne bitmez tükenmez bir alan oldies denen şey. sonsuza kadar beslen dur..

12:29Murat
kesinlikle. hatta geçen sezondan itibaren ayda iki kez yapmaya başladık bu partileri ve her seferinde aynı heyecanla çalıyoruz parçaları. sadece babylon'da kendi partilerimizde değil evde de ben parçaları büyük bir zevkle dinliyorum. hatta bir çok parçayı partilerde çalamadığımız için evde dinlemek te büyük keyif oluyor. sonsuza kadar gider bence bu böyle.
12:30Erel
kesinlikle.. ama senin şöyle bir yönün olduğunu da biliyorum. sadece eskiler değil, sen ciddi müzik arşivcisisin ve de yeni olanı sıkı takip ediyorsun.. yani türkiye'deki birçok dj'in yaptığı gibi rehavet içinde değilsin..
12:33Erel
bunun ötesinde yurtdışındaki konserleri kaçırmıyorsun, harika bişi bu.. tabi yazarlık da var..

12:34Murat
haklısın. old skool bir arşivciyim. halen plaklara, cd'lere yasal mp3'lere çok ciddi bir bütçe ayırıyorum. abone olduğum 10'a yakın yabancı dergi var ve hem bunlardan hem de internetten yeni çıkan ne varsa takip ediyorum. rock, pop, elektronik (tüm alt kollarıyla birlikte), indie müzikler..gecem gündüzüm aslında bunlarla geçiyor. ve takip ettiğim tüm müzikleri bütçem elverdiğince satın alıyorum.
12:35Murat
iftiharla söyeleyebilirim ki gerçekten çok hacimli, çok yönlü müthiş bir arşive sahibim ve her geçen gün bu arşivi genişletiyorum. bu sebeple de çı-ok farklı konseptlerde partiler dünzeleyebiliyor ve dj'lik yapabiliyorum.
elektronik müzik dj'liği de yapıyorum veya babylon'da rock party de düzenleyebiliyorum.
yurtdışı konserleri ve festivalleri de bütçemi sonuna kadar zorlayarak takip ediyorum. çevremde benim kadar sık bu tip etkinliklere katılan bir başkasını bilmiyorum açıkçası.
12:37Erel
tam da bunu söylüyorum. benim de tanıdığım başka bir kimse yok sanki.. ama bu konserlere davet de ediliyorsundur muhakkak, yoksa gerçekten para yetmez..:))

12:40Murat
hepsine kendi bütçemle katılıyorum açıkçası. bugüne kadar sadece lily allen konserine guest list'ten girdim. aslında bu tip imkanlarım olmasına rağmen bilet satın alarak sektöre katkıda bulunmayı kendi prensiplerim açısından zorunluluk görüyorum. dışarıdan bakanlar beni sonsuz kaynaklara sahip zannediyor olabilirler tabii. :)) mesela geçen ay iki hafta arayla londra'da farklı konserlere gittim. ee, tabii böyle olunca da...:)))
12:44Erel
bence doğrusu da buymuş gibi.. yani bütün bunları yaparken ahlaklı olmak müthiş.. ama belki de bazı insanların gözüne batan seni farklı yönden zenginleştiriyor.. e tabi bunları paylaştığın bizleri de..

12:45Murat
teşekkürler.
12:47Erel
ben teşekkür ederim.. peki bunca birikimi toplamayı düşündüğün bir projen var mı? mutlaka kalıcı ve elle tutulur bir şeyler çıkacaktır senden diye düşünüyorum.. ne bileyim, kitap gibi mesela?

12:49Murat
yakın bir zamanda -çok geciktiğim- blog'uma açacağım www.mabbas.net adresi üzerinden..güzel ve dolu bir kaynak olacağına inanıyorum. bunun ötesinde biraz daha uzun vadede kitap yazma gibi bir hayalim var tabii...bunun dışında da yine müzik üzerine çeşitli projelerim olacak, onlar da sürpriz olsun biraz.
blog'umu olacaktı bu arada..yanlış azmışım.
12:51Erel
sevindim.. merakla bekliyorum.. çok teşekkür ederim murat bana vakit ayırdığın için..

12:52Murat
rica ederim. benim için zevkti.
12:52Erel
bu akşam kendimi bir doğum günü partisinden kurtarabilirsem, geleceğim mutlaka.. sevgiler

12:53Murat
görüşmek üzere o zaman. sevgiler.
12:53Erel

25 Mart 2009 Çarşamba

DEATH CAB FOR CUTIE'DEN YENİ BİR EP: THE OPEN DOOR


henüz satışı başlamadı ama dijital olarak nette dinlenebilir. (http://stereogum.com/archives/new-death-cab-for-cutie-my-mirror-speaks-stereogum_060761.html#more) bildiğimiz sound ama sanki daha oturmuş, daha kalıcı. özellikle "my mirror speaks"i çok beğendim. parçaların isimleri sırasıyla şöyle:
01 "Little Bribes"
02 "A Diamond And A Tether"
03 "My Mirror Speaks"
04 "I Was Once a Loyal Lover"
05 "Talking Bird" (demo)

SİZ KAÇ AYLIKSINIZ?



harika bir kampanya. petit bateau kalitesine güvenen bir fransız giyim markası. 7'den 70'e herkesin kullanabileceği "basics" üretiyor. petit bateau, yeni reklam kampanyasında yaşsızlık ve cinsiyetsizlik oyunu oynamış ve de tüm ilanlarında gösterdiği insanların isimlerinin yanına kaç aylık olduklarını yazmış. komik ve de zekice..

LOVE PARADE'İN MİMARI İSTANBUL'A GELİYOR


danielle de picciotto berlin'de yaşayan amerikali bir sanatçı. resim, illüstrasyon, sinema ve müzik gibi sanatın her dalında çalışıyor. işleri "bizarre" denecek türden. gece yaşamı, egzantrik japon dansçıları, sirk motifleri, karnevallar sevdiği temalar. de picciotto dr. motte ile birlikte dillere destan "love parade"in de mimarı aynı zamanda.. alexander hacke ise einstürzende neubauten'in eski gitarcısı yeni basçısı ve de danielle'in kocası. türkiye onu fatih akın’ın “crossing the bridge” filmi ve baba zula ile olan çalışmalarıyla tanıyor. 15 nisan'da "bant sunar: city star nights by converse" konser serisi kapsamında babylon'da olacaklar. kaçmaz!!!

16 Mart 2009 Pazartesi

KADIN YÖNETMENLER İSTANBUL MODERN'DE


İstanbul Modern Sinema, Filmmor işbirliğiyle 19-29 Mart tarihleri arasında kadınların dünyasına kamerasını uzatan kadın yönetmenlerin filmlerinden bir seçki sunuyor. “Kromozom XX”in hikâyeleri hak mücadelesinden göçmenliğe, haz ve histeri ilişkisinden hastalıklı bir anneliğe uzanarak kadın dünyasına altı farklı kapı açıyor.

“Kromozom XX” başlıklı programda; Emily Atef’in annelik içgüdüsünü sorguladığı “İçimde Var Bir Yabancı”, Alexis Krasilovsky’nin yedi yıl süresince dünyanın dört bir yanında izlediği 50 görüntü yönetmeni kadının emek ve tarihlerini yansıtan “Kameralı Kadınlar”, Kim Longinotto’nun Güney Afrika’da Apartheid sonrası bir araya gelen beş kadının, tacize, kötü davranışa uğrayan ve unutulan çocuklar için verdikleri mücadeleyi anlatan “Teyzeler” başlıklı belgeseli, Emiko Omori ile Wendy Slick’in kadınlar için “tutku ve gücü” vibratorün gizli tarihinde açığa çıkaran “Haz Teknolojisi”, artık var olmayan bir ülkenin farklı bölgelerinden gelmiş, yaraları ve korkularına karşın güçlü arzuları ve hayalleri olan üç kadının hayatlarına yakından bakan Andrea Štaka’nın “Fraulein”, 19.yüzyılda Arjantin’de göçmen Yahudi ailelerinin yaşadığı bölgede büyüyen ve çirkin bulunduğu için adeta görünmez olmaya çalışan Gertrudis’in öyküsünü aktaran Maria Victoria Menis’in “Karanlık Kutu” isimli filmleri gösterilecek.

14 Mart 2009 Cumartesi

CUMARTESİ SOHBETİ BUGÜN YOK..:(


bilgisayarım çöktü, tamirde. şu an kullandığım bilgisayardan facebook'a girebiliyorum fakat chat yapılamıyor. cumartesi sohbetleri'ni bildiğiniz gibi facebook üzerinde chat ortamında yapıyorum. ancak bir türlü bağlantı kurulamıyor.. dolayısıyla bugünü pas geçmek zorundayız maalesef..önümüzdeki hafta bilgisayarıma kavuşmayı umuyorum.. blog yazıları elbette normal seyrinde devam edecek, orada bir sorun olacağını zannetmiyorum..şimdilik hoşça kalın ve de bu akşam "dynamics"i unutmayın!!

12 Mart 2009 Perşembe

RAYMOND PETTIBON BUGÜN SAAT 16.00'DA SANTRAL İSTANBUL/ENERJİ MÜZESİ'NDE İŞLERİ ÜZERİNE KONUŞMA YAPIYOR


(imaj: raymond pettibon, sonic youth - goo, 1990)
peki kimdir bu adam? aslında dünyaya sesini ilk kez "black flag" isimli punk grubunun albüm kapağı tasarımıyla duyurdu. erkek kardeşi greg ginn'in plak şirketinin işlerinin yanı sıra yine bu şirketten kendi sanat kitaplarını da bastı. 1990'da "sonic youth"un albüm kapağı ve booklet'ini tasarladı. çizdikleri ettikleri sayısız t-shirt ve afişte kullanıldı. 2001'de wolfgang-hahn ödülünü aldı ve de 2002'de documenta11'de yer aldı.. mihda'nın daveti az önce elime ulaştı. eğer bugün santral'deki konuşmaya gidmezseniz üzülmeyin, zira yarın akşam ura'da sergi açılışı var..

URA
MISIR APARTMANI
FIRST FLOOR
163 İSTİKLAL CADDESİ
BEYOĞLU
34425
İSTANBUL
TURKEY
TEL: +90 212 249 07 85

10 Mart 2009 Salı

THE DYNAMICS BU CUMARTESİ BABYLON'DA


tüm avrupa'da, kuzey amerika'da ve de japonya'da isim yapmak için sadece bir tek yıla ihtiyaç duydu "the dynamics". lyon kökenli grup, soul, funk ve reggae dendiği zaman en "groovy"ler listesinin başlarında yer alıyor. 2007'de çıkan ilk albümleriyle the dynamics, farklı genre'ler arasında hiç problemsiz gidip gelebildiklerini kanıtladılar. ister bob dylan'ın olsun, ister led zeppelin veya madonna'nın bir parçası, cover'lanmayacak herhangi bir parça yok the dynamics için. ve tüm parçalar, onlar seslendirdiği zaman, ortaya son derece özel, dub ağırlıklı reggae-groove çıkıyor.. bu yüzden ne yapıp edip bu konsere gitmeli..

SMS LOVE DEVAM!!


kavramsal sanatçı ve şahane kadın gül kozacıoğlu'nun SMS AŞK projesi dünyayı dolaşıyor. ilk olarak 2006'da "kutlama" projesiyle başlayan ve SMS AŞK olarak devam eden projede kamusal alan ile aşkın ifade edilişi arasında trajik ve romantik bir köprü kuruluyor. gül birçok yerde de dile getirdiği gibi "21. yüzyılın şiiri"ni üretmeye devam ediyor. gül'ün, facebook'a koyduğu bu fotoğraf o kadar güzel ki günün fotoğrafı olsun istedim..:)

BİR KİTAP: "KÜRESEL ISINMANIN KIRILMA NOKTASI - JAMES E. HANSEN"


(karikatür kaynak: karikötürlog.wordpress.com)
çok net hatırlıyorum, aktüel dergisi'nin kuruluş yılıydı. şu anda çeşitli gazete ve dergilerde köşe yazarı olan ya da birçok eseri bulunan isim yapmış edebiyatçıların ya da medya sektöründe yöneticilik yapan bir dolu insanın aktüel'de muhabirlik ya da editörlük yaptığı tarihten bahsediyorum; 1992'den..

haftalık konu toplantılarından birinde önerdiğim konu yalova'da organik tarım yapan bir grup insana dairdi. konu yeterince "seksi" ve "hoş" bulunmamış, türkiye'nin önce "gelişmesi"sanayileşmesi gerektiği sonra belki çevrecilik gibi konuların gündeme getirilebileceği ileri sürülmüş ve hemen başka bir konuya geçilmişti. toplantıda bulunan herkesin "bu konu da nereden çıktı şimdi, deli mi ne?" gibisinden bana baktığını dün gibi hatırlıyorum..

1992'de köşedeki manavdan aldığım domatesin tadı domatese benziyordu. 17 yıl sonra 2009'da benim soframa dometes ancak ayvalık'ta annemlere gittiğim zaman geliyor. büyük marketler organik sebze ve meyveleri fahiş fiyatlara satıyor. benim organik tarım haberimi o dönemler reddeden yayın yönetmeni acaba nereden alıyor meyve veya sebzesini?..

elime geçen bir kitap bana bu hikayeyi hatırlattı. kitap yeni çıkmış. iklimbilimci james hansen'in "küresel ısınmanın kırılma noktası" isimli kitabını abdullah yılmaz derleyip çevirmiş. ayrıntı yayınları'ndan çıkan bu kitap, doğayı ve iklim değişikliğinin nedenlerini anlamak için bir rehber niteliği taşıyor. ayrıca cesur ve duyarlı olmaya davet ediyor..

17 yıl önce en çok satan haftalık haber dergisi olan aktüel, o zamanlar cesurca davranıp, bu konuda haberler yayınlasaydı, çevre konusunu marjinal bir konu gibi görmeseydi, eminim önemli bir adım atmış olurdu. ayrıntı'nın dünya sorunları dizisi'nin bu ilk kitabı "küresel ısınmanın dehşet verici hikayesinin yanı sıra, bir bilim insanının vicdanının sesini dinleyerek bütün güç odaklarını karşısına alma pahasına nasıl gerçeğin peşini bırakmadığını" anlatıyor. "sadece dünyayla ne yaptığımızı değil, kendimize ne yaptığımızı, gelecek kuşakların kaderiyle nasıl oynadığımızı da".

ama galiba bizim insanımızın bu konuya duyarlılık göstermesi için musluklardan zehirli suların akması, tüm ormanların yanması, çevre kirliliğinden insanların toplu halde ölmesi gerekiyor..

9 Mart 2009 Pazartesi

CHEW LIPS - SOLO (TEPR REMIX)


bir keşif daha.. ingiliz "the guardian" kasım'da bahsetmişti. elektro dance-pop türünde müzik yapan chew lips, 2009'un en iyi çıkış yapan gruplarından biri olarak lanse edilse de biraz beklemek ve görmek lazım bence..şu anda howling bells & the joy formidable ile birleşik krallık'ta turnede olan chew lips'in yeni single'ı 23 mart'ta çıkmadan buradan dinleyebilirsiniz.

AYZIT BOSTAN BERLİN MODA HAFTASI'NIN PARLAYAN İSİMLERİNDEN




dünyanın belirli metropollerinde moda haftaları bittibitiyor.com iken, gözüme çarpan isimlerden biri ayzıt bostan oldu. berlin moda haftası'nda bostan, kendi koleksiyonuyla değil, alman çanta markası bree için yaptığı tasarımlarla yer aldı. (foto: ayzit bostan, bree+ayzit koleksiyonundan bostan'ı meşhur yaptığı söylenen minimalist ve elegan çanta- imajlar ayzit bostan ve bree)

8 Mart 2009 Pazar

KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN


(1954'de eski doğu almanya'da uluslararası kadınlar günü için hazırlanmış bir afiş)
yeni çağ paket servisinde iyi. kadınlar günü de paket. bütün özel günler gibi "evcilleşerek" kutlanıyor.. o zaman biraz tarih bilgisi fena olmaz: 8 mart 1911'de danimarka, isveç, isviçre ve abd'de kadınlar ilk kez sokaklara çıktılar. o zamanlar işçi kadınların başlattığı hareketin 1. gündem maddesi kadınların seçim hakkıydı. genel anlamda kadının toplumsal hayatta erkeklerle eşit olma isteği ve talebi üzerine şekillenen ve o tarihten beri kutlanan, ülkelere göre kutlanış şeklinde farklılık gösteren sembolik bir gün bugün... kutlu ve mutlu olsun..

7 Mart 2009 Cumartesi

CUMARTESİ SOHBETLERİ VOL.VII - MİNE SÖĞÜT/YAZAR


mine söğüt çok eski bir arkadaşım. gazeteciliğe aynı dönemlerde başladık. o gazeteciliği bıraktı yazar oldu. ben dergici oldum. harikulade kitaplar yazdı mine. beş sevim apartmanı, kırmızı zaman, şahbaz'ın harikulade yılı... masalsı kitaplar yazıyor, masal evlerde yaşıyor.. geçen yaz gittiği ikinci evi gümüşlük'ten hala dönmedi, dönmüyor ve de dönmeyecek gibi. hayat arkadaşı bahadır baruter'le yaşadığı gümüşlük'ten "bildirdi" bu sabah.. ister istemez konuşmanın ekseni gümüşlük oldu. keyifle okuyun..

10:42amErel
mineeeee
mineeeeee

10:44amMine
ereeeeel
10:44amErel
demek gümüşlük forever?

10:55amMine
nihayet evet!
10:56amErel
e yazın ortasında bahadır sahilde şöyle demişti hatırlarsan, hiç dönmeyeceğiz istanbula bu gidişle diye..
sen de gülücükler saçarak onaylamıştın sanki?

10:58amMine
evet gidiş o yöndeydi zaten ama bir türlü nasıl yapacağımızı bilmiyorduk. derken eylül oldu herkes gitti... biz bayrama kadar kalalım dedik. hava çok güzeldi. sonra öbür bayarama kadar da kalalım dedik. hava hala çok güzeldi. ve yılbaşını İstanbul'da geçirmek ne saçma dedik. hava hep çok güzeldi! Bir baktık ki dönmesek de oluyor. plansız programsız, daha doğrusu "çaktırmadan" kalıverdik burda.
10:59amErel
ne güzel! gümüşlük her zaman ayrı bir tutku oldu bizler için. siz biraz daha ileriye gidip, orada da bir masal evi kurup kalabilmeyi, kalıp mutlu olabilmeyi becerebilenlerdensiniz..

11:02amMine
aslına bakarsan ben buraya ilk geldiğim zaman yani 18 yaşımdayken yani 23 yıl önce aşık olmuş ve ömrümü bu köyde geçirmek istediğimi sezmiştim. Sonra bahadır'la tatile geldiğimizde "hadi evlenip buraya yerleşelim" diyerek beni kandırdı! ve nihayet 15 yıl sonra gerçekten buralı olduk...
11:03amMine
burada mutlu olmamak için hayattan beklentilerinin çok farklı olması gerekiyor. eğer kendini büyük şehir insanı olarak tanımlıyorsan burada gerçekten mutsuz olabilirsin. ama küçük şeylerin peşindeysen burası gerçekten bir masal dünyası...
11:03amErel
gidişat o zamandan belliydi yani..ben de senelerce gümüşlük dışında bir yere gitmedim tatilde.. aynı yolda gidiyorum sanki ama hanüz tam hazır değilim..

11:05amMine
aslında dedim ya, hayattan ne istediğinle ilgili bu. ama beni baştan çıkaran şey seni de baştan çıkarır, bunu biliyorum! bugün ya da yarın ama mutlaka bir gün asıl evin burası olmalı. ben istanbul'u çok seviyorum. yeryüzünde yaşamak isteyeceğim tek büyük şehir. ama yine de hayat burada daha "doğru".
11:07amErel
"doğru"nun üstüne basmanı da anlıyorum.. giderek daha çaresizleştik istanbul'da.. bize ait alanlar, bizim değil çoktan..
11:08amErel
kapana kısılmışlık hissi ve genel anlamda bir başedememe herşeyle.. ve de yalnızlık hissi daha bir yoğunlaştı.. istanbul'da olup gene köşene çekiliyorsun..

11:11amMine
beni burada en çok etkileyen şey "güven" duygusu oldu. istanbul'da çukurcuma'da oturuyorum ve tüm hayatım beyoğlu'nda geçiyor. renkliliğini, rezilliğini, elektriğini çok sevdiğim bir yer beyoğlu ama hayatın güvensiz olması beni yormuş. buraya gelince farkettim. evinin kapısını kilitlemeden yatmak meğer ne muhteşem bir duyguymuş. hele arabanın içinde kendini her an saldırıya açık hissetmemek... arabanın üzerinde anahtarı bırakıp inmek... istanbul ne kadar tehditkar bir şehirse burası da şimdilik o kadar güven verici... yalnızlık hissine gelince; aslında çok uyaran olduğu için bir sinme hali gibi geliyor bana insanın büyük şehirdeki yalnızlığı. burada da yalnız olabilirsin ama yalnızlık kendi seçtiğin yalnızlık olunca muhteşem bir özgürlük anlamına geliyor.
11:17amErel
aynen öyle.. tekinsizlik bizim gibi işlerle uğraşanlar için "cazibeli" gibi görünse de, bir gün dediğin gibi "yalnızlığı" seçiyorsun ama gene de yalnız olmuyorsun.. gümüşlük gerçekten çok büyülü bir yer. şunun gibi; müdavim olduğun bir mekan vardır, seversin, hep oraya gidersin, dışarıdan bakan bir türlü anlamaz.. gümüşlük birçok insan için "hoş bir tatil beldesi" ama yaşamak için orayı bizim gibi solumuş ve yaşamış olmak gerekiyor..

11:20amMine
kesinlikle... üstelik gerçekten de herkesin seveceği ya da sevmesi gereken bir yer değil. temmuz ve ağustos ayları dışında yarımadanın en ıssız köşesi. yazın da hayat biliyorsun, saat 10'da miskinleşir, 12'den sonra da biter... yani bodrum tatiline benzemez buradaki tatil. denizi de güzel değildir. buraya gelip de bir anlam veremeden hatta yaka silkerek dönen bir sürü insan tanıdım. gümüşlük'ü zamanla sevmiyor kimse. İlk bakışta ya seviyor ya boşveriyor!
11:24amErel
evet, ilk bakışta.. yalı'ya inen yokuşun başında deniz, etraf, her şey seni ya kucaklıyor ya da itiyor.. ilk gördüğümde yani 20 yıl önce beni içine aldı ve de bırakmadı.. bakar mısın, meğer ne büyük sevgiymiş ve sen şu anda ordasın..seninle yeni kitap projen/projelerini konuşuruz diye düşünürken, gümüşlük'e methiyeler düzüyoruz karşılıklı..:))

11:25amMine
çünkü sen bi türlü oraları bırakıp tam olarak buralara gelemiyorsun ;0)
11:26amErel
hahahaha... haklısın ama sen de biliyorsun, bir gün olacak.. burada yapılacak işler var..ama oradan da bu işleri yapabilmenin yollarını düşünmüyor değilim.. belki de artık sadece yazmak olacak çok yakında..

11:28amMine
burada zamanın gerçekten "izafi" olduğunu anladım! basit ve uzun bir hayat yaşayabiliyorsun. Böylece çalışmaya da daha çok vaktin oluyor. yazmak için gerçekten hayallerdeki yer burası.
11:29amErel
minecim, böyle konuşmaya devam edersek, ilk uçağa atlayıp yanına geleceğim, biliyorsun:))))))

11:29amMine
durduğun hata!
burda baharlar açtı. her yer gelincik ve papatya tarlası. tüm hayvanlar yavruladı. kuzudan ve buzağıdan ve civcivden geçilmiyor!
11:32amErel
tamam yeteeeeerrr.. sohbetimizi burada noktalayalım ne oluuuuur.. nefis bir sohbet oldu, gerçekten orada olmak istedim şu an.. gene de son olarak sormadan edemeyeceğim, ne yazıyorsun? yeni kitabın ne zaman geliyor????

11:36amMine
tamam tamam sakin ol, biliyorum geleceksin bir gün :0) şu anda iki ayrı kitap var elimde. biri 2010 İstanbul kültür başkenti için heyemola yayınevinin 40 yazar 40 semt projesi için yazdığım dolapdere kitabı. bir semt kitabı ama tam bir belgesel değil. kurgusal bir yapısı ve değişik bir dili olacak. bir yandan da ağır ağır yeni roman ilerliyor. ama sanırım o ancak sonbaharda ortaya çıkabilir.
11:38amErel
yaşasın!!! merakla bekliyorum ikisini de. harikasın, idolümsün:))) kucaklıyorum seni ve de gümüşlük'ü.. en kısa zamanda görüşeceğiz..

11:39amMine
çok çok çok teşekükr ederim canım arkadaşım. Bu arada şapşal cümlelerimi düzeltirsin di mi... çok hızlı yazmışım ifadelerin bazıları eğri büğrü olmuş!
11:40amErel
tamam canım benim, sen merak etme. gerçi bu röportajların bir yerine dokunmadan yayınlıyorum ama küçük dokunmalar yaparım.. çok öpüyorum seni..

11:40amMine
ben de seni :0)

6 Mart 2009 Cuma

SAVAŞ ÇOCUKLARI İÇİN ALBÜM


war child, ırak, afganistan, uganda gibi ülkelerin savaş mağduru çocuklarıyla çalışıyor. açlık ve sefalet içinde yaşayan sokak çocuklarını korumaya alan bu projeye destek veren çok sayıda ünlü müzisyen de var. "war child heroes" isimli yeni çıkan albüme bedelsiz şarkı armağan eden isimler arasında duffy, the kooks, beck brian wilson ve bob dylan yer alıyor. albümde yer alan parçaların tümü efsaneleşmiş müzisyenlere ait. tv on the radio'dan franz ferdinand'a kadar 15 müzisyen onların parçalarını "cover"lamış.. müziğin birleştirici gücüne inanan bu organizasyon, kahraman olmak ve de war child'ı desteklemek için illa ki müzisyen olmak gerekmediğini söylüyor. gerçek kahramanların tehlikeli savaş bölgelerinde yaşayan çocuklar olduğunu anlatmaya çalışıyor.. http://www.warchild.org.uk/(foto: hot chip - joy division'ın transmission parçasını cover'ladı)

5 Mart 2009 Perşembe

UYGUR YILMAZ'DAN "EKSİK PARÇALAR"


uygur' yılmaz, 2'debir için nefis hikayeleri olan moda çekimleri yapan, ismi biraz saklı kalmış özel fotoğrafçılardan.. london photographic association'ın açtığı yarışmada birincilik ödülü de alan genç fotoğrafçının 13 mart'ta galerist'te "eksik parçalar/missing parts" isimli kişisel sergisi açılıyor. susanoğlu plajı'nın ve onun ölü sezonuyla sınırlı fotoğraf serisi uygur'un 98'den beri üzerinde çalıştığı bir proje...

İYİ FOTOGRAF BİR TIK ÖTEDE


seen.by internationalfine art sitesine girip dolaşın. sınırlı baskıda muazzam fotoğraflara ehven rakamlara sahip olabiliyorsunuz. çok güçlü isimler var aralarında, hiç duymadıklarınız da.. (foto: lightless- bu fotoğrafın fiyatı mx. 400 euro civarında)

3 Mart 2009 Salı

BEIRUT - MARCH OF THE ZAPOTEC/REALPEOPLE: HOLLAND


beirut'un beklenen albümü geliyor. üçüncü albümünde grup 90'larin house müziğiyle melankolik pop arasında gidip geliyor. kulağa biraz tuhaf gelse de, zach condon başarmış işte..

çıkış albümlerinde o zamanlar 20 yaşında olan zach condon doğu avrupa'yı hayal edip yatak odasında balkan pop'un indie versiyonunu yapmıştı. hemen sonra orkestrasıyla dünya yolculuğuna çıkarak, paris'te balkan chansons'unu icat etti. beirut'un 3. albümü ise yine bir yolculuğa çıkarıyor. iki EP'den oluşan albüm için condon "march of the zapotec" için meksikaya uçup, orada jimenez band ile altı parça ortaya koyuyor. melankolik marş "the akara" ve deli walz "the shrew ile acı ve tatlı bir melodiyle kalpleri fethetmeye hazırlanıyor. ayrıca "my night with the prostitute from marseille" dünyanın bütün klüplerini yerle bir edeceğe benziyor. yani iyi anlamda.. albüm 13 mart'tan itibaren satışta!!

APICHATPONG WEERASETHAKUL - POP EĞER ŞİMDİ DEMEKSE BEN TAYLAND USULÜ POP YAPIYORUM"






uzakdoğu'da taylandlı yönetmen apichatpong'u tanımayan yok. avrupa ve bizim burada sinemaseverler hafızalarını zorladıklarında, "tropical malady" filminin onun imzasını taşıdığını hatırlayacaklardır. 38 yaşındaki yönetmen video enstelasyonuyla ("primitive") sanatın başka sınırlarına geçiyor. ismi bu kadar zor telaffuz edilen sanatçı alman u-magazine'de dikkatimi çekti. işte falk schreiber'in yaptığı röportaj..

filmin güzel sanatlarla işi ne sayın weerasethakul?
güzel sanatlar bana kalırsa yaşamın her alanında olabilir. güzel sanatlar insanın kendini anlama ve farkındalık yolunda bir araç. bir filmi seyrederken bu farkndalık çok daha fazla tabi. çünkü bu mecrada çalışıyorum. gerçi bazı çalışmalarımın güzel sanatlar konteksti içinde daha iyi işleyeceğini de düşünmüyor değilim.

bir filmi bir müzede bir video enstelasyonunun bir parçası olarak seyretmekle, sinemada veya evde dvd'de seyretmek arasında bir fark yok bana göre. film gene aynı film kalmıyor mu?
sosyal açıdan bakıldığında ortamın filmin içeriğini de etkilediğini görürüz. geleceğin neler getireceğini bilemeyiz tabi.

popüler kültürle iştigal etmenin en iyi yolu film mi dersiniz?
film birçok yoldan biri. harekatli görüntünün mucizevi yönleri var. ama ışık ve gölgenin yardımı olmadan sanat biraz sıkıcı olurdu.

sizce geleneksel mitolojiler bugünlerde özellikle de popüler kültürde belgirginlik kazanmıyor mu?
mitoloji sözcüğünü "primitive" için kullanabilir miyim bilmiyorum. ama pop eğer "şimdi"yi kastediyorsa, o zaman "primitive" tayland usulü pop.

işlerinizde asıl mesele anlatıyı belli formlar üzerinden tematize etmek/düşünmeye sevketmek olabilir mi?

evet. anlatmanın farklı yolunu sağlamaya çalışıyorum. bir seyahate çıkmak gibi.

o halde size postmodern sinemacı diyebilir miyim? söylediğiniz şey postmodernizmin en temel prensibi zira.

galiba ben postmodern kavramını çıkarttım hayatımdan. ve de dürüst olmam gerekirse artık anladığımı da söyleyeyem.

siz daha ziyade avrupa-amerikan mı yoksa tayland pazarı için mi çalışıyorsunuz?
japon pazarı için çalışıyorum... hayır, hayır, şaka tabii. ben kendi pazarım için çalışıyorum. en başta da bireyselliğe saygısı olan herkes için çalışıyorum.

batılı "background"umla "perspective"i acaba doğru mu anlıyorum? yoksa meselenin özünü kaçırıyor muyum sizce?
uzakdoğu'da herkes bir sanat eseri karşısında kendi tarifini yapar. elbette tayland'ın siyasetini ve kültürünü bilmek işi kolaylaştırır ama herkes filmi dilediği gibi izler. bu bir tarih dersi filmi değil ve de sonunda bazı şeylerin akılda kalması ve beğenilmesi beni mutlu eder.

eşcinsel sanatı bilmek ya da yakın durmak sizin işlerinizi anlamak konusunda önemli mi dersiniz?

hem de hiç değil. ben de eşcinsel sanatı bilmem ki; yalnızca neyi sevdiğimi bilirim.

HAFRİYAT KARAKÖY'DE "HAKSIZ TAHRİK"


(foto: erel eryürek)
Kuratörlüğünü Canan Şenol’un üstlendiği eylem-sergi, 8 Mart Kadınlar Günü’nde açılarak, güncel sanatın içinden ve dışından feminist aktivist ve teorisyenlerle, feminist söylemlerle iş üreten profesyonel sanatçıları bir araya getiriyor.

7 Mart 2009’da hafriyat karaköy’de açılacak feminist sergi "haksız tahrik" ismini, türk ceza kanunu’nun "ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler” başlığı altında düzenlenen 5237 sayılı "haksız tahrik indirimi" maddesinden alıyor. bu madde, töre, namus, ırz cinayetlerini besleyen, kadına uygulanan şiddeti adeta imrendiren bir madde olarak varlığını uzun bir süredir devam ettiriyor...

Serginin katılımcıları: Atıl Kunst, Aylin Kuryel, Cağla Cömert, Canan Şenol, Dilek Winchester, Evrim Kavcar, Filmmor , Fulya Çetin, Gülçin Aksoy, Gülizar Önen, Güneş Terkol, Hale Tenger,İnci Furni, Nalan Yırtmaç,Neriman Polat, Nil Yalter,Nilbar Güreş,Oda Projesi , Özlem Gök, Sezgi Abalı, Şükran Moral, Yasemin Özcan Kaya, Amargi sanat atölyesi
Etkinlikler
Açılıs Performansı: 19:00
Esmeray stand-up gösterisi (14 Mart 2009 19:00)
Forum Tiyatrosu (28 mart 14:00) Hafriyat Karaköy…
Söyleşi (12 Mart 18:30) Suna İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi

Ayşegül Sönmez’in geçtiğimiz yıl düzenlediği "Feminist Mi Ben Mi" canlı röportaj serisinin ikincisi bu sergi kapsamında serginin katılımcılarıyla birlikte gerçekleşiyor…

M. WARD YENİ ALBÜMÜYLE KARŞINIZDA "HOLD TİME" VE DE BİRAZ OLD TİME:))


m. ward son yıllarda abd'den çıkan sempatik besteciler arasında. yeni çıkan albümü "hold time" ile müzik piyasasında yerinin sağlam olduğunu bir kez daha kanıtlıyor üstelik.

david bowie'nin en sevdiğim parçalarından biri olan "let's dance"i ('"transfiguration of vincent" albümünde) öyle bir söylüyor ki m. ward, hareketli dans parçası hüzünlü bir folk baladına dönüşüyor. geçen sene "she&him" projesiyle çarpıcı kadın zooey deschanel ile sahneyi paylaşan ward, yeni albümü ile müzik piyasasında takdire şayan bir dayanıklılık sergiliyor.

sesi başka seslerle karıştırılacak gibi değil; gerçekten özel.. arkadaşları arasında jason lytle (grandaddy) ve eskiden gitar çaldığı bright eyes grubunun kurucusu conor oberst var. ırak savaşı karşıtı olan bu boğuk gırtlaklı adam, nostaljik tınılı albümüyle jonny cash ve beach boys'a benzetilse de "kulağa hoş gelen müzik" kontenjanından bu blogda yerini aldı.

JANE BIRKIN NİSAN'DA İSTANBUL'DA


birkaç canlı röportajını izledim. kelimelere usulca dokunarak ingiliz aksanıyla konuşuyor. sesi ise hiçbir sese benzemiyor.. hala canlı, hala diri,.. 20. yüzyıl ikonlarından jane birkin 21 nisan'da istanbul'da...

1966'da antonioni'nin blow up'ında çıplaklığıyla bir anda dikkat çekse de asıl serge gainsbourg ile yaptığı düet skandal yaratarak onu genç yaşta kült'leştiriyor. bu düet ile birlikte mitleşen, 1981'e kadar sürecek olan dillere destan bir aşk hikayesinin temeli atılıyor.

gainsbourg'dan ayrıldıktan sonra solo kariyerine başlıyor birkin. hem oyuncu hem sinema yönetmeni olarak isim yapmayı sürdürüyor. ancak gainsbourg'un ölümünden sonra bir daha asla şarkı söylemeyeceğini bildiriyor dünyaya. 1998'de ise yemini bozup tekrar stüdyoya giriyor.

geçen senenin kasım ayında birkin'in yeni albümü "enfants d'hiver" çıktı piyasaya. bu albümdeki şarkı sözlerinin tümü ona ait. ve de bu sene büyük bir turneye çıkıyor. 61 yaşındaki bu olağanüstü insan, çocuk, kadın, her fırsatta "heimatlos" yani vatansız olduğunu dile getiriyor. "sadece hayranlarımın kalbinde yaşamak istiyorum" diyor.

jane birkin yeni albümünün tanıtımı için 21 nisan'da istanbul maslak'taki tim show center'da olacak. biletler tükenmek üzereymiş, meraklılarına duyurulur..

KAĞITTAN MODA OLUR TABİ!


benimkisi de delilik ama ben kağıt hastasıyım. kağıdı koklarım hatta.. kağıdın modada kullanılmasıyla ilgili bir sergi duyurusu geldi, hemen paylaşmak istedim. sergi 8 mart'ta hala gitmediğim, görmediğim antwerp'deki MoMu'da (mode museum province of antwerp) açılıyor ve 31 ağustos'a kadar devam ediyor, bilginize..http://www.momu.be/

MAKE HİSTORY AWARD BİRİNCİSİ İTALYAN FOTOĞRAFÇI ROSELLA DIMICHINA


iki yıl önce "Lee Jeans", "Make History" diye bir kampanya başlatmıştı. fotoğraf tutkunu olan herkesin katılabileceği bir yarışmaydı bu. önemli olan gönderilecek fotoğrafın yaratıcı, yeni ve fikir sahibi olmasıydı... le book'dan veronique kolossa, i-D'den terry jones, ojo de pez'den frank kalero ve galerici carla sozzanni 90 farklı ülkeden gönderilen 16 bin fotoğraf arasından birinciyi seçtiler. fotoğrafçı rosella dimichina, "the weak in wonderland " adını verdiği fotoğrafla 50 bin euro'nun sahibi oldu.

2 Mart 2009 Pazartesi

"SENİ SEVİYORUM"


arkadaşım, eski meslekdaşım genco gülan'ın pg art gallery'deki "seni seviyorum" isimli sergisi bu hafta cumartesi son eriyor.
“seni seviyorum” serisi, daha önce yine pg art gallery’de sergilediği, bilgisayar modelleme ile üretilmiş dijital işlerden oluşan “düş” serisinin devamı. sporcuların serbest düşüş anlarını gökyüzünde fotoğraf ve video ile kaydeden genco, bilgisayar ile müdahalenin minimumda tutulduğu “seni seviyorum” serisindeki yeni işleriyle insanın uçabileceğini kanıtlıyor.

bu proje için iki sene boyunca, türkiye yüzme federasyonu’nuna bağlı şampiyon “kule ve tramplen atlama” sporcuları ile çalışmış. izmir’de yapılan çekimlerde, on metrelik bir kuleden atladıktan sonraki birkaç saniyelik serbest düşüşte sporcular fotoğraflanmış.

genco'nun yapıtları insanoğlunun ebedi hayalini görselleştirirken “ yves klein’ın 1960'da gerçekleştirdiği "Le Saut dans le Vide" (Leap into the Void) performans fotoğrafına da direkt referans veriyor.

paris merkezli Idoménée dergisinde, editör juan santos’un seçkisi ve marcus graf’ın sunuşu ile özel bir bölüm ayrılan işler, bu cumartesiye kadar pg art gallery’de izlenebilir.

LOU REED'E SELAM OLSUN BUGÜN VE DE..


.. çok küçükken kaybettiğim, mentörüm murat ballıbaba'ya.. bugün murat'ın öldüğü gün. ayrıca lou reed'in doğum günü.. murat düşünceleriyle 13 yaşındaki bir kız çocuğunu büyülemeyi başardı, lou reed ise "walk on the wild side"ına eşlik ettti.. bugün burada lou reed çalacak müsadenizle:))