16 Ekim 2009 Cuma

VİCE'IN SON SAYISINDA YAYINLANAN SON DERECE LEZZETLİ LARS VON TRIER RÖPORTAJINI SENİN İÇİN (BİRAZ SERBESTÇE) ÇEVİRDİM SAYIN BLOG TAKİPÇİSİ


lars von trier önemli br film çıkaracaksa piyasaya bu işi önce cannes'de yapıyor. kendine has, kendine özel aracıyla pek hareket etmekten hazetmeyen ve de memleketi danimarka'dan pek dışarı çakmayan lars abimiz düşüyor yollara.. gazetecilere karşı caz yapmasıyla efsaneleşmiş ve tanıdığın her nörotikten daha fazla nörotik. korku filmi tadında, tarumar edilmiş genital bölgelerin göründüğü ve de konuşan hayvanların belirdiği sahnelerle dolu son filmi "antichrist"ten sonra da şöyle buyuran bir zat: "bu filmle anal dönemime girdim. artık sınıfta en arka sırada oturan sessiz çocuk değilim." bunu tam da "dancer in the dark" filmiyle björk'ü sinir hastalığının eşiğine birkaç kere getirmiş bir adamın söylemesi de enteresan. buradan sazı alıp lars von trier'in annesiyle ilişikisine götürmek isteyenler götürsün, o ayrı. gerçi anne de fena arıza değilmiş. sağlam genlere sahip olsun diye zeki bir adam seçip, onunla yatıp sonra basıp gitmiş. lars'ı annesinin bir başka sevgilisi büyütmüş. oğlunu "serbest" büyütmek istemiş istemesine ama oğlu annesinin rahminden kendi çabalarıyla kurtulmuş. en hazini de annesi tam ölüm döşeğinde yatarken oğlunun gerçek babasının, onu büyüten adam olmadığını itiraf etmiş. şu anda lars ruhu tahrip olmuş olsa da, egzantrik bir deha olarak aslında annesinin hedefini ziyadesiyle yerine getiriyor..gelsin sorular..

ne hakkında konuşmak istersiniz?
ne bileyim ama dergiler için teşekkürler.

bir şey değil. senin mental problemlerin nasıl gidiyor? neden korkuyorsun?
ben bir seri nörotikim ve de kontrol edemediğim her şeyden korkarım. tahminimce mental filtreleme sistemimde bir arıza var ve de her şeyi haddinden fazla algılıyorum. bu durum beni ele geçiriyor. bazı insanlar işte boktan filtrelerle doğabiliyor. bu yüzden sıkça terapiye gidip dünya kadar ilaç yutuyorum.

nasıl ilaçlar?
şu aralar aldığım prozac öncesinde satılan nanelerden. ama galiba işe yarıyor ve değiştirmek istemiyorum. bir sürü farklı anti depresan denedim ve ahlaki olarak hiç tereddüt etmedim.

peki sanatsal tereddütler? ya bu ilaçlar yüzünden bozuk filtreler tamir olursa ve de kreatif yönün sıçarsa?
eğer kendimi kötü hissediyorsam, cidden berbat hissediyorumdur. yani yataktan çıkamamak şeklinde. eğer bir hap alınca kendimi iyi hissedeceksem, alayım diyordum. sıkıcı bir sinemacı olacaksam da olayım, n'apalım diyordum. bu demek değil ki, kilolarca valyum alıp üstüne de altılı birayı döşedim..

son filmin antichrist'in yapımı epeyce sürdü ve de ortaya çıktığında danimarka'da herkes bir ağızdan şunu söyledi: lars geri döndü ve yine en tepede! nasıl bir şeyden geri döndün?

iki yıl boyunca çok sert bir depresyon geçirdim. yataktan çıkamadım. korkularım ve fobilerim coşmuştu. sanki bedenim ruhumdan korunmak için tamamen çökmüş gibiydi. ben bir kontrol manyağıyım ama bir noktada bırakmak gerekiyor. yaptığım şey bana iyi geldi.

o zaman antichrist'i çekmeye başlarken iyiyidin?
hiç de değil ama bir şekilde depresyondan çıkman için hayatına zorla da olsa bazı ritüelleri sokman gerek. antichirst mental pozisyonuma karşı bir başkaldırıydı. antichrst avucumun içinde olan bir şey değildi. kontrol güdümü aşmayı denememdi. ama korkunç bir deneyim oldu.

yönetmen olarak şahsi iç savaşlara dönüp bakıyor musun?
tabii ki. bir savaş olmak zorunda. sadece şeytanlarınla değil. "dogma"da olduğu gibi birtakım sınırlar çiziyorum. bazı alanlarda bazı opsiyonları dışarıda bırakınca başka alanlara daha fazla konsantre olup meseleleri nasıl ele alacağını düşünebiliyorsun. tarkowski en iyi filmlerini sovyet sansürü altında yapmıştır.

mental sorunlarını ilk kez ne zaman farkettin?
çok erken. küçük bir oğlanken uykuda ölmekten korkardım. okul dönemi korkunçtu; çok acı çektim. sınıf klostrofobik bir yerdi. bu yüzden diğer öğrencilerin gazabına uğradım. fiziksel olarak kendimi savunamazdım ama hemen teslim de olmazdım, cevap verirdim. berbat bir durum. sonra gitmeyi bıraktım.

ve de son derece liberal bir ailen olduğu için, istemediğin şeyleri yapmamakta serbest bırakıldın?
evet. okul, dişçi, ne konuda olursa küçük yaşta patron hep ben oldum. bir süre okula gitmeyince okul psikoloğu devreye girdi. 12 yaşlarındaydım sanırım. o da bana okula gelmezssem polislerin geleceğini söyledi. saçmalığın daniskasıydı yani.

biraz daha çocukluğunu konuşalım. sen 8 mm kameranla komunist ailenle birlikte çıplaklar kampına gidiyordun.
(gülüyor) nereye varmak istediğini biliyorum ama cevabım: hayır, filme çekmedim. çocukken bana bunlar normal geliyordu. çünkü ailemin çıplaklıkla ilgili en ufak bir sıkıntısı yoktu.

ve antichrist'te bir porno film yönetmeninin çetin hayatını prova ediyorsun. çıplak sahnelerde willem dafoe'nun yerine geçen dublörün aletini anlatsana.
a evet, horst. çok acayip, sevişme sahnesinde ki gerçek sevişmeydi, hepimiz bu adam 15 dakikadır niye boşalmıyor diye beklerken meğer bizden işaret gelecek diye bekliyormuş. benim hatam tabi..

bir yetişkin olarak nüdizm ile ilgili ne düşünüyorsun? yani özelde?
destekliyorum. mayoyu mümkün mertebe kullanmıyorum. ama bizimkiler amerikalı oyuncuları soyunma odasında çıplak gördüklerinde kafayı yiyorlar. kültür farkı demek ki.

acaba üçlemenin son filmi "washington"u bekletmen daha fazla amerikalıyı üzmek istemediğin için olabilir mi?
yok öyle bir şey ama galiba amerikan film endüstrisi aşırı dominant ve biraz direnç göstermek fena bir şey değil.

birkaç sene evvel bir röportajında "24"te bir zencinin amerikan başkanı olarak canlandırılmasını felaket "politically correct" bulduğunu söylemiştin. yanılmışsın.
evet, bunu öngörememiştim. ama güzel bir gelişme tabi. kalkıp şimdi bir kadını başkan yapmadıkları sürece..

doğru.
dalga geçiyorum tabi.

şaka ama öte yandan kadınlara eziyet etmeyi seviyorsun. björk'ün kalbini kırdın. sana ne oluyor böyle?
kadınlarla ilteşimim hiçbir zaman kuvvetli olmadı. ama benimle çalışıyorlarsa o zaman bir anlaşma oluyor ve beni dinlemek ve dediklerimi yapmak zorundalar.

bir nevi dışlanmış bir adamın rövanşı mı yani?
yok artık ama björk'e eziyet ettim, doğru. belki de çok fazla ama oyunculuğundan çok mutlu oldum. sahip olduğu her şeyi ortaya koydu. bir yönetmen olarak istediğin oyunculuğu çıkartmak zorundasın. bu senin işin. bazen eski hatıralar veya deneyimleri de uygulayabiliyorsun. normalde oyuncularımla iyi anlaşırım ama björk ile anlaşamadık.

o da bu yüzden artık oyunculuk yapmayacak.
evet, üstelik nicole kidman'e "dogville"de oynamaması için mektup yazdı.

geçekten mi? ne yazmış peki?
ruhunu tarumar ettiğimi yazmış.

aman tanrım, biraz fazla soyuta kaçmış.
bu izlandalı bir şey olmalı. yoksa ben insanların ruhlarını zedelem için yola çıkmıyorum.

insanların ruhlarını zedelemediğin zaman peki dinlenmek için ne yaparsın? silah tutkun varmış diye duydum.
ince mekaniğin detaylarına aşırı ilgim var. çocukken bütün james bond kitaplarını okudum. orada mesela beretta'dan walther'e geçtiğini, walther'in hiç tutukluk yapmadığı yazıyordu. bayılırdım böyle şeylere.

yani kontrol ile ilgili değil miydi?
bilmem, belki de öyleydi. çünkü sadece ellerimi kullanarak bir savaşı kazanamayacağımı düşünürdüm. ama bir insan öldürmeyi hiç düşünmedim, belki bir kazı olabilir.

o zaman ava gidiyorsun?
evet ama istediğim sıklıkta gidemiyorum. mükemmel avcı değilim ama silahım var.

nasıl sorabilirim bilmiyorum ama bir karın ve çocukların var. bir gün kafan karıştığında silahını kullanmak zorunda kalabileceğini düşünüyor musun?
ve de ailemi vuracağımı mı?

evet.
sanmıyorum. böyle şeyler yapan insanların artık sübaplarının olmadığını ve bir noktada patladıklarını düşünüyorum. ama birini gerçekten öldürmek istiyorsan, silaha ihtiyacın olmaz. mutfak bıçağı da olur. ama bir dakika, insanlar kalkıp birbirlerini öldürmesinler zaten.. (via vice/röp: henrik saltzstein/foto: christian geisnaes/derleyen: erel eryürek)

Hiç yorum yok: