27 Eylül 2009 Pazar

NEREDEN GELİYOR AKLINA BÖYLE ŞEYLER?


yazma isteğimin önünü kesemiyorum. olacak şey değil. dünya kadar görev yazısı var bitirmem gereken ama ben "serbest" yazmak için bahaneler uyduruyorum. bahanelerimden biri blog'da, belki düzenli değil ama pazar yazıları gibi bir şeyler karalamak.. başlayalım bakalım..

geçenlerde bir arkadaşımla oturup sohbet ederken, durup bana döndü ve "erel ya, sürekli yeni bir şeyler düşünüyorsun. hep yeni fikirler peşindesin. nereden geliyor aklına böyle şeyler" deyiverdi. çok tuhaf, o bana bunu sorana kadar hiç öyle düşünmemiştim. sanki yazmak da, fikir üretmek de hayatın normaliymiş gibi düşündüm hep. çünkü ben başka türlüsünü bilmiyorum. oturup yayılmayı, saatlerce pineklemeyi, tatilde bile salınmayı ve de hiçbir şey yapmamayı bilmedim, bilemedim sayın seyirciler. mutlaka bir şeyler yapmam gerektiğini düşündüm. insanın kendi kendine kaldığı zaman canının sıkılması nasıl bir şeydir, hiçbir fikrim yok..

bir tarihlerde çok yakın bir arkadaşımın evine gidip, "sen otur, ben biraz senin evini toparlayım" dediğimi çok net hatırlıyorum. toparlamaktan ne kastettiğimi arkadaşım bilmiyordu tabi. halbuki evinde gözüme nahoş görünen "dengesizlikleri" düzeltmekti niyetim. dengesizlik ise eşyaların durduğu yerle alakalıydı. onu da bu projeye dahil ederek, "gel istersen şunun yerini değiştirelim" diye başlayıp evindeki eşayaların bazılarını ortadan kaldırmaya kadar gitmişti bu eylem. arkadaşım sonunda "burası benim evim, sana ne oluyor, istediğim gibi dayayıp döşerim" demediyse de, sonrasında beni estetik manyağı olarak yaftalayıp sanırım bir daha evine davet etmedi. zaten çok geçmeden cunda'ya gitti ve kitap yazıyor şimdi..

dergiciliğe yeni başladığım dönemlerde kendi yazımın fotoğraflarını kendim seçip, sayfa sekreterleri ve sanat yönetmenleriyle az kavgalar etmemiştim. derginin sayfalarında bana sunulan alanda istediğim fotoğrafın basılması için diretmem bana normal gelirdi. bu da ekstradan çalışmakla ödüllendirilirdi, o ayrı. baskıya gidene kadar sayfanın başında durmak bir muhabirin işi değildi ama benim zorunluluğumdu..

galiba mesele biraz da bütünlük meselesi. hayatta her şeyin bütünlüklü olmasına takığım. eğer söz konusu olan şey dağınıklıksa, onun bile bütünlüklü olması gerekiyor. eğer bir adamın derme çatmalıktan oluşan kitsch bir mekanı varsa, oraya dışarıdan bir şeylerin iliştirilmesi bana fena geliyor. varolanı yıkıma uğratmadan dönüştürmek ve dikkat çekmek başka. yakında, hatta önümüzdeki cuma günü çok sevdiğim iki arkadaşımın bir sergisi olacak. hepinizin haberi olacak. benim sergiye iştirakım son kertede sergi ve sonrasında yapılacak partide müzik çalmaktan ibaret. sergi tam da benim sözünü ettiğim bütünlük ve seçki meselesine dair diyebilirim. bu yüzden çok heyecanlandım projelerini bana anlattıklarında.. güzel bir oluşumun parçası olduğum ve meşguliyetlerimi çoğalttıkları için onlara teşekkür ediyorum.. iyi pazarlar..

Hiç yorum yok: