11 Haziran 2009 Perşembe

HALKLAİLİŞKİLERCİLERİN "İÇTENLİKLE" İMTİHANI YA DA AĞLAMAK İSTİYORUM SAYIN SEYİRCİLER..


yazının başlığı kimileri için tuhaf ve anlaşılmaz kaçabilir. yazıya girmeden hemen açıklık getireyim. gazetelerin manşetlerinden aşinasınızdır; hep türklerin veya şunun bunun birşeyle imtihanı gibi başlıklar atılır. komiktir bu türden başlıklar. her zaman çalışır. kolaydır, kullanımı rahattır. tıkanıldığı noktada hemen devreye sokulur. hatta çoklukla şakası yapılır basın çalışanları arasında.. halklailişkilercilerin "içtenlik"le imtihanı da bu yazının başlığı olmak zorundaydı..

hergün üstüme sıçrayan tonlarca mail, tonlarca bülten, sms mesajı oluyor. hepsi yeni bir yerin açılışı, bir lansman, yeni bir ürün tanıtımı, sezon açılışı, sezon kapanışı, özel gün marifetleri etc. çağrısı ya da duyurusu niteliğinde karın ağrıları.. elbette herkes işini yapıyor. elbette halklailişkilerci denen arkadaş, müşterisinin derdini tasasını en iyi şekilde anlatmak durumunda. ama kullandığı dilin tonunu nedense bir türlü ayarlayamıyor. son zamanlarda halklailişkilercilerin seçtikleri ton "sen bizdensin" diyor. sen "sayın basın mensubu" değilsin, sen "benim arkadaşımsın", sen "seçilmiş" olansın. bazı halklailişkilerciler içtenlik meselesini öyle abartıyor ki gönderdikleri mail ya da sms mesajında doğrudan "canım, cicim" diyerek, "bizden" olma durumunu ayyuka çıkartıyor. çok ender olarak da sizi inandırabiliyor..

samimiyet ya da içtenlik profesyonel hayatta çok zor. hele ki şimdiki çetin şartlarda. rakiplerden sıyrılmanın yolu olarak seçilen içtenlik politikası ne yazık ki bana politikadan başka bir şey çağrıştırmıyor. aynı sofrada oturmak istemeyeceğim insanlarla beni "içtenlik" kisvesi altında buluşturmaya hevesli halklailişkilercilerin aktivitelerine bu yüzden katılmam çok zor. doğru insanları bir araya getirmeyi becerebilen birkaç pr şirketi dışında, gözü dönmüş, bordro mahkumu basın çalışanı gazetesinde iki lakırdı etsin diye verilen bu mücadele içler acısı.

hedef kitlesini hala net olarak tanımayan markalar ne yazık ki bazı sefil pr'cıların elinde hepten hedef şaşırıyor. saçma sapan aktivitelerle müşterinin parası çarçur edilmekle kalmıyor, markaya zarar bile verebiliyor. örneğin kendini sıradışılıkla ve yaratıcı olmakla tarif eden bir markanın lansmanında aniden karşınıza beynelmilel bir isim çıkabiliyor vb. mesele her zaman "tariflendirme", "konumlandırma"da yarı yolda kalıyor. başka türlü yapıldığı takdirde ise "bizim insanımız bunu anlamaz" noktasında tıkanılıyor. bu yüzden pekçok pr'cının ortaya çıkardığı aktivite "ahbap-çavuş" ilişkileri döngüsünün içinde, minik de olsa bir dergi veya gazete sütununun içinde yer bulmanın zaferiyle "içtensiz" yolculuğuna devam ediyor..

Hiç yorum yok: