27 Haziran 2009 Cumartesi

26 Haziran 2009 Cuma

MICHAEL JACKSON ÖLDÜ AMA PRİNCE VE MADONNA YAŞIYOR..



tatsız. michael jackson öldü. ben milletin micheal jackson hayranı olduğu zamanlar prince'ci bir evlat oldum hep. jackson değil prince bana dokundu, zıplattı, mor yağmura tuttu. disney-pop'u değil, yetişkin pop'uydu yaptığı..madonna, prince ve michael jackson. üçü de 1958 doğumlu olan 80'lerin pop ikonları toplam 150 yaşındaydılar. biri gitti artık 100 yaşındalar.. biri yaşlanmak istemiyor, diğeri yaşlanmıyor ama bir diğeri yaşlanamıyordu. yaşlanamadan da gitti..

SIERRA LEONE - DÜNYA KÖTÜ BİR YER ÖYLEYSE ELBİSE DİK!




birleşmiş milletlere göre sierra leone dünyanın en az gelişmiş ülkesi. 1991'den beri iç savaş içinde olan memlekette, çocuklar asker ve uyuşturucu kullanıyorlar ve yukarıdaki fotoğraflar da aynı ülkede çekilmiş kareler.

29 yaşındaki katrina manson sierra leone hakkında "guide" yazmış ve bu fotoğraflar da yazdığı kitaptan. gördüğünüz moda çekimleri 25 yaşındaki adama kai'nin aschobi designs isimli markasının kıyafetleriyle çekilmiş. new jersey doğumlu kai 4 yaşında sierra leone'ye gitmiş, new york ve paris'te eğitim görmüş ve geri dönüp afrika'nın chanel'i olmaya olmaya karar vermiş. (kaynak viceland)

PARDON, KUSABİLİR MİYİM?!



hep türkler yapacak değil ya, yukarıdaki video'daki arkadaşlar her şeyi yanlış anlamış avrupalı bir grup genç. o kadar abzürd ki her şey, akla zarar. kötünün kötüsü müzik ödülleri verilse, birincilikleri garanti.. attack attack'ın bu video'sunda idiotlara yaraşır saç kesimleriyle utanç verici hareketler yapan insanlar görecek, kulaklarınızın tecavüzünü yaşayacak ve muazzam bir sonla doruklara ulaşacaksınız.. bu nedir, nasıl bir müziktir, rock mıdır, fantezi midir, popun daniskası mıdır? işin içinde özcan deniz ve ferhat göçer mi vardır, siz çözün..

1 TEMMUZ'DA WALKMAN 30 YAŞINDA olacak


tabii walkman diye bir şey kalmadı, o ayrı. eskiden walkman'in insanları otistik yapacağı söylenirdi ama yapmadı..

ilk walkman sony tarafından 1 temmuz 1979'da satılmış. avrupalı gençliğin bilincine erişmesi 1 yıl sonra olmuş. nasıl mı? fransız gençlik filmi la boum sayesinde. yaşları 30 ila 40 arasında olanlar filmi hatırlayacaklardır. bir partide vic'e (sophie marceau) eski erkek arkadaşı çaktırmadan walkman'inin kulaklığını takar. dışarıdaki rock'n'roll parçası bir anda reality'nin balad'ıyla kesilir. parça filmin jenerik müziğidir aynı zamanda. birbirine kenetlenen iki genç ortak parçalarıyla dans ederler. etrafta herkes deli gibi zıplayıp dans ediyordur.. 30 yıl önceki bu sahne, minicik bir cihazın insanları isterlerse bulundukları ortamın dışına çıkarma gücünü de anlatır bir bakıma. insanın dış dünyadan soyutlanmasının zaferidir hatta. vic'in duyduğu müziği seyirci de duyar ve vic üzerinden algılanan dünya güzelleşiriverir.. :)

25 Haziran 2009 Perşembe

DÜNYANIN EN BÜYÜK DANS MÜZİĞİ FESTİVALİ TÜRKİYE'DE


Geçtiğimiz sene sadece İngiltere'de 60.000 kapasitesinin tamamını doldurararak, her sene olduğu gibi, tüm biletleri tükenen; dünya üzerindeki diğer ayaklarının toplamında da 250.000’in üzerinde katılımcıyı ağırlayan dans müzik festivallerinin en büyüğü 'Global Gathering' FG 93.7 farkıyla ve PD organizasyonuyla Türkiye'nin en önemli festivallerinden biri oluyor!

Müzik sahnesindeki 20. yıllarını şok edici bir sahne düzeni ve performansıyla kutlayan Orbital, uzun bir aradan sonra tekrar Türkiye’de sahne alacak olan Techno’nun en büyük ismi Carl Cox, FG 93.7’de birçok prodüksiyonunu dinlediğiniz house müziğin efsane ismi Mark Knight, DJ tekniğinde çığır açan ve izleyen herkesi kendine hayran bırakan James Zabiela, Türkiye’de büyük bir hayran kitlesi olan Sebastien Leger ve trance müziğin en hızlı yükselen ismi Menno de Jong, Global Gathering’in bu seneki yıldızları arasında...

Ayrıca FG 93.7’den BeeGee, Murat Uncuoğlu, U.F.U.K, Ahmet Şendil, Uhr, Ferhat Albayrak, Procombo, Alican & Soner, Mert Yücel, 7-Erhan, Tan Atalar, Ser-touch, Unit-e, High Vision, Rubsilent, Orkun Bozdemir ve DJ Funky “C” gibi isimler de Global Gathering’deki müzik ziyafetine katkıda bulunacaklar.

10.000 katılımcı hedefiyle yola çıkan Global Gathering İstanbul, yerli ve yabancı sanatçılarıyla 20’den fazla performansa ev sahipliği yapıyor. 2009 yılının en büyük dans festivali için House, techno ve trance gibi tarzların en önemli temsilcileri unutulmaz bir Cumartesi günü için İstanbul’da buluşuyor!

GlobalGathering
04 Temmuz 2009
Refresh The Venue / Maslak

KIRMIZI İPLİK - ULUSLARARASI İSTANBUL BİENALI İÇİN BİR PROLOG


Komünist beylik sözlerin en basmakalıp olanı bile, çağdaş burjuvanın hiç savunma sanatı içermeyen derin fikirlerinden daha fazla önem hiyerarşisi içerir.

Walter Benjamin, Mektup, 7 Mart 1931; Briefe’de yayınlandı (Frankfurt, 1966). One-Way Street and Other Writings adlı kitapta yer aldı.


'Kırmızı İplik' sergisi 12 Eylül - 8 Kasım 2009 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan 11. İstanbul Bienali’nin proloğu olarak tasarlandı. Bienal başlığını Bertolt Brecht’in 1928’de Elisabeth Hauptmann ve Kurt Weill ile birlikte yazdığı Üç Kuruşluk Opera’daki ‘Denn wovon lebt der Mensch?’ adlı protest şarkıdan alıyor; Türkçesi 'İnsan Neyle Yaşar?' 'Üç Kuruşluk Opera' burjuva toplumunda mülkiyet dağılımı sürecini konu edinir ve kapitalist ideolojinin çeşitli öğelerine amansız biçimde ışık tutar. Brecht'in bu oyundaki ‘her suçlu bir burjuva, her burjuva bir suçludur’ savı günümüzde de her zaman olduğu kadar doğru ve bu zamana dek var olan sosyal konsensüsün dağılması ardından liberal ekonomide yaşanan hızlı gelişmeler 1928’de yaşananlarla çarpıcı benzerlikler gösteriyor.

Bienal konseptinin önerdiği şey, Brecht’e yeniden keşfedilmesi ve genç kuşaklara gösterilmesi gereken bir klasik olarak geri dönmek değil; bunun yerine geçmişin gizli değerlerine şimdiki zamanda kafa yormak ve sanatın eskiyi yeniden inceleme ve sosyal katılım ile estetik hareket arasında yeni ilişkiler kurma olasılıklarını araştırmak.

‘Kırmızı İplik’ sergisi Bienal temalarıyla bağlantılı olarak sanatçıların konumlarını ve Bienal’in başlangıcını temsil ediyor; kişisel tarih, kendi kendini konumlandırma, sömürge sonrası bağlam, veri estetiği, bedensellik, dinsel ikiyüzlülük, sanat tarihinin yeniden yorumu ve Batılı modernizm projesinin merkez dışı bölgelerinde eleştirel sanatsal katılımlar; bütün bunlara ilişkin sorgulamalarla ilgili anlatım fragmanları yaratıyor. 'Kırmızı İplik' başlığı gerçeklik içinde olayların mevcut durumu tarafından baskılanmış yeni bir olasılığın sonuçlarını hayal etmek için gerekli arzu sürekliliğine gönderme yapıyor; bu süreklilik zamanı ve mekanı aşarak ilerleyen ve dolaşan yönlendirici ilkeyi oluşturuyor. İplik gerilebilir, kıvrıla kıvrıla akıp gidebilir, çatallanabilir, ancak asla kopmaz. 'Kırmızı İplik’ farklı çaba ve araştırmaları kendi zaman ve mekan sınırlarından bağımsız olarak sürekli birbirine bağlayan görünmez, ancak yaşamsal ilişkileri temsil eden bir metafor.

Küratörler
Küratör kolektifi What, How & for Whom/(WHW) Hırvatistan’ın Zagreb kentinde görsel kültür alanında hizmet veren kâr amacı gütmeyen bir kuruluştur. 1999 yılında kurulmuştur.
WHW küratörleri Ivet Ćurlin, Ana Deviç, Nataša Iliç ve Sabina Saboloviç 2003 yılı Haziran ayından bu yana Zagreb’in merkezinde Galeria Nova’yı işletmektedirler.
Grup Collective Creativity (Fridericianum, Kassel, 2005) gibi projelerle uluslararası ün kazanmıştır.

Kırmızı İplik
16 Haziran – 8 Ağustos 2009
TANAS – Space for Contemporary Turkish Art, Berlin.

Sergi Tarihleri:
16 Haziran – 8 Ağustos 2009

Daha ayrıntılı bilgi için:
Özlem Çengel Götzelt
ogoetzelt@tanasberlin.de
+49 (0)1632186549
TANAS, Space for Contemporary Turkish Art
Heidestr. 50
10557 Berlin
www.tansberlin.de

24 Haziran 2009 Çarşamba

MILK GALLERY & DESIGN STORE YENİ BİR SERGİYLE KARŞIMIZDA..


İspanya tabanlı ROJO Magazine Network'ün her sene tekrarladığı uluslararası sergi serisine bu sene ilk kez Türkiye'den de katılım gerçekleşiyor.

Şubat 2009'da başlayan İspanya, Almanya ve Brezilya'nın içerisinde bulunduğu Boris Hoppek, Aya Kato, Derrick Hodgson, Masa, Justine Ashbee, Tec, Pandarosa, gibi dünyaca ünlü sanatçıların yer aldığı OCHO Group Show serisinin temmuz ayağı İstanbul'da MILK Gallery'de yapılacak.

MILK Gallery & Design Store 8.incisi düzenlenen uluslararası sergi platformuna Türkiye'den seçtiği 5 farklı sanatçı ile katılıyor. 'OCHO / Stories' isimli sergide Ayşe Küçük, Bora Başkan, Gökhan Okur, Merve Morkoç ve Ufuk Atan yer alacak.

'Stories' her sanatçının kendi dünyasındaki hikayelere gönderme yaptığı ve imgeler üzerinden yaratılan iletişim ile gerçekliğin anlatıldığı bir karma sergidir. 2 Temmuz'dan ağustos ortasına kadar sürecek sergide sanatçıların işleri yanısıra sınırlı sayıda üretilmiş t-shirt, rozet ve printleri de bulunacak.
Bir önceki Ocho sergisi limited kitaplarıda sergide satışa sunulacak.

Anilive'ın canlı animasyon performanslarının da yer alacağı sergi açılışı 2 Temmuz saat 20:00’da olacak.

Adres
Şahkulu Mahallesi Galip Dede Caddesi Balkon Çıkmazı 8/A
Istanbul, Turkey
Telefon:
+905325648766

GIVE IT TO ME I GIVE IT TO YOU


give it to me dergisi fotoğrafçı corinne stoll'un çıkardığı ve sadece paris'te colette'te ve new york'ta printed matter'de satılan, arada sırada çıkan fotoğraf dergilerinden.

QUENTIN TARANTINO GENE FAZLA OLMUŞ..


başkaları altın palmiye alsın, önemli değil. tarantino'nun yakında gösterime girecek olan filmi "inglorious basterds' cannes'da hazır bulunan gazeteci ordusunun büyük bir merakla beklediği yegane film oldu. tarantino, adolf hitler ve nazilerle ilgili filmlerden filmler seçerek, hollywood'a baktığı bu gayri ticari filminde de şaşırtmıyor ve her zamanki gibi "şiddet orjisine" soyunuyor. zaten tarantino'nun hiper sinemasını eşsiz yapan da bu bence. şiddeti tiye alma, brutal olanı şiirselleştirme, ölümü parodileştirme şekli. çok mu abarttım bilmiyorum ama tarantino'yu seviyorum ama açılamıyorum..:))))))))

CHICKS ON SPEED YENİ ALBÜMÜYLE YENİ BİR KAVRAM GETİRİYOR HAYATIMIZA:INTELLIGENT BUBBLEGUM


her şeyden fazla fazla var chicks on speed'in yeni albümü "cutting the edge"de. b52's'un sesinin de yer yer karıştığı albümde feminizm melodik bir sese kavuşuyor. bu yüzden albümü "intelligent bubblegum" diye tarif ediyorlar.

23 Haziran 2009 Salı

THE ORATORY LABORATORY


parayla sevgiyi satın alamasanız da biraz yaklaşmanız mümkün. the oratory laboratory özel günler veya kutlamalar için kişisel ve sevgi dolu olmanızı sağlıyor. yani 'ben hiçbir zaman iyi bir konuşmacı olamadım, birileri elimden tutsa' diyenler için şahane çözüm bulmuşlar. fikrin arkasında iki yazar var, nathan phillips ve victoria wellman.. iyi fikir!

STENCIL'DEN BIKANLAR, STREETART'TA YENİLİK ARAYANLAR, PAPERGIRL TAM SİZE GÖRE..

Papermotion from Papergirl on Vimeo.

çok basit. tıpkı eski amerikan filmlerindeki gibi. tek farkı bisiklet üstündeyken kapınıza fırlatılan ya da elinize tutuşturulan gazete değil, sanat!..http://www.papergirl-berlin.de/

PEYMANE GHETTO SÜPER!!


hatırlıyorum, küçük otto'dan çıkmadığımız günlerdi. ptt'ye dönmeden hemen köşedeki yere kebapçı açılıyormuş diye konuşuluyordu. çok komik tabi konuşanlardan birinin ben olmam ve kebapçıyı açacak olanların da benim arkadaşlarım olması. (her dedikoduyu en son ben mi duyuyorum, nedir!) lafı uzatmaya gerek yok; ben kebap kültürü olan biri değilim ama peymane asmalımescit'e acayip iyi geldi. istanbul'un en iyi kebapçısı bile diyebilirim.. dün akşam ghetto'nun çatısındaki yeni yazlık mekanlarına gittim. çok beğendim. harika iş çıkarmış gene kerem, ecmel, nilay.. bence peymane teras bu yazın gidilmesi mecburi restoranı. üstelik harika da müzik çalıyor..

peymane ghetto teras

0212 - 251 75 01

22 Haziran 2009 Pazartesi

EFES ONE LOVE'A DAİR..


insanın oyalanmaya ihtiyacı var; meşgul edilmeye, eğlendirilmeye. efes one love'u organize edenler de bunun farkında. dolayısıyla burası senin sahnen, şurası benim sahnem, ister tırman, ister yaylan, burada ruhunu ve bedenini serbest bırak demişler ve santral istanbul gibi olağanüstü bir mekanda ikinci kez efes one love'u düzenlemişler.. biz de gittik tabi. saat 4'te günü değerlendirelim, güneşten faydalanalım diyerek hazır bulunduk mekanda.. peşinen söyleyeceklerim şunlar: eşsiz, eğlenceli bir festivaldi benim için. maalesef sadece birinci gün gidebildim ama tarihi bir gün oldu. unutulmazdı. işte spotlar:

- kapıda dağıtılan "baloncuk kapsülleri" iyi fikirdi ama birçoğumuzunkinden üfleyince balon çıkmadı..

- ayça şen samimi ama bir süre sonra çok yeknesaktı.

- bora uzer'in sahne performansı muazzamdı ama türkçe parçalarda zaman zaman kenan doğulu söylüyor zannettim. ben bora'yı ingilizce seviyorum galiba. bu arada boracım saç kesimini çok sevdm, acayip yakışmış. kasketle vedalaşman da çok hoşuma gitti. (not: bir ara anadolu sağlık tesislerinden faydalanırken arkamda seninle ilgili şöyle fısıldaşıyorlardı. abi adam süper, zaten yarı türk yarı amerikalıymış. bence şu anda pop müzikte en iyi isim..)

- tamirane festivalin en şahane noktalarından biriydi. aslı ve ben bol bol yararlandık. tavuklu sezar salatası ve rozbif salatası çok güzeldi. aynı şekilde garsonların servisi, ilgi ve alakaları da müthişti..

- otto'da pizzalar italya'da pişirilip öyle servis ediliyor. bunu tesbit ettik. garsonun masayla ilgilenmesi yarım saat, pizzanın gelmesi 1 saat sürdü. "tape"in müziği eşliğinde bu bekleme faslı bizde speed etkisi yarattı. ancak tricky'nin varlığı, en azından beni yatıştırdı..

- dearhead, yani bengi, yani evrim.. harikaydınız.. en çok sizinle eğlendim, en çok sizinle coştum.. setinize bayıldım. özellikle de otto'da müthiştiniz.. sizi seviyorum..

- diloşcum otto'da tanıştırdığın çocuk'un ross allen olduğunu keşke bilseydim..:)) onlar çalarken biz kırda bayırda tricky ile takılıyorduk, o ayrı..hahahaha..

- klaxons çalarken biz neredeydik???? yuh bize!!!

- veeeeeeee.. TRICKY.. sahnede devleşen, bilmediğimiz bir yerlere giden ve bizi de götüren o muazzam, derin bakışlı, cool insan.. TRICKY ile öngörmediğimiz bir şekilde tanıştık, sigarasından içtik, sohbet ettik, sarıldık, kucaklaştık.. çok teşekkürler diloşcum..

19 Haziran 2009 Cuma

DIANE ARBUS'TAN GÖRMEDİKLERİMİZ BİLMEDİKLERİMİZ..



işleri venedig bienali'nde sergilenen ilk amerikalı fotoğrafçıydı diane arbus. ama bu bir şey demek değil arbus'un ürettikleri ve yaptıklarını anlatmak için. 71 sene yaşadı. zamanı geciktirici faktörlerin bugünkü gibi yaygın olmadığı bir dönem için fena bir ömür süresi sayılmaz yani. üstelik kendi kararıyla bir ömre son vermek için hiç değil.. fotoğraflarındaki bozuk ve deforme bakışı seviyorum. yabancılaşmayı, izolasyonu ve irite edici cinselliği anlatışını da. zengin ve fakir, ünlü ve ünsüz, özellikle travestiler, cüceler, orospular, dövmeliler, sakatlar gibi dışlanmışlar, diane arbus'un siyah-beyaz ülkesinin insanlarıydı. iyi aile kızından beklenmeyecek cüreti vardı. ekstrem, yabancı, yasak ve müstehcen olan çekti onu. zeki, yetenekli, utangaç ve seks düşkünü ve depresif bir kişiliği vardı. eserlerini kendi ihtiyaçları ve toplumsal konvansiyonların zıtlıklarından yaratan bu kadın insanların bakışını değiştirdi, orası kesin. estetik kriterleri altüst etti.. 2005'te geniş bir retrospektif sergiyle halk önüne çıkan diane arbus'un daha önce hiç kimsenin görmediği fotoğrafları iki sergiyle karşımızda. müthiş!! ikisi de mayıs'ta açıldı ama hala izlemek için şansınız var:

timothy taylor gallery
20 mayıs-27 haziran

national museum cardiff
09 mayıs-31 ağustos

WHO KILLED AMANDA PALMER?


amanda palmer'in solo albümü geçen yıl çıkmıştı piyasaya. şimdi ise dvd'si çıkıyor. kitabı ise temmuz'da piyasada olacak. bayan palmer'in ölüm hallerini göreceğiz kitapta. merakla bekliyorum. sandman hastaları da sevinebilir. kitabın tüm görselleri neil gaiman imzası taşıyor..

HENRI DRAWS'IN ILÜSTRASYONLARINA BAYILDIM!




fazla söze gerek yok. bu adam müthiş. bakın ve daha fazlası için http://www.henridraws.com/'u tıklayın..

RAF SIMONS FRED PERRY'İ BU KIŞ DA İHYA EDECEK..


.. hem de nasıl. bu sefer klasik yapraklı logonun etrafında dönüyor bütün oyun. ilk kez 1960'da kullanılan logoyu polo shirt'lerin gövdesinde, dev boyutlarda göreceğiz. logo görünmesin diyenlerin bile hoşuna gidecek türden tasarımlar olmuş.

17 Haziran 2009 Çarşamba

LOUIS VUITTON YERALTINDAN SESLENİYOR





kim demiş louis vuitton yeraltına yakışmaz diye. tokyo'da, ikebukuro bölgesinde fransa'nın elit markasını tıpkı diğer sokak modası veya bağımsız markalar gibi yeraltında bulabilirsiniz. ahşap sebze kasalarıyla dekore edilmiş garaj görünümlü mağazayla belli ki luis vuitton da genç ve komplike olmayan bir kitleyle buluşmak istiyor. tokyo'nun şımarak ve moda hastası gençleri için ideal bir fikir yani.

ALL TOMORROW PARTIES



all tomorrw's parties warp films'in yeni belgeseli. the gossip, belle and sebastian, sonic youth, portishead, daniel johnston, mogai, slint, the dirty three, yeah yeah yeahs, gza, iggy and the stoges, patti smith gibi müzisyenlerin hepsi bu filmde. aynı ismi taşıyan kültleşmiş festivali anlatan belgeselde iki yüzün üstünde film yapımcısı, hayran ve müzisyenin parmağı var. dvd'si ise eylül'de piyasada olacak. daha kapsamlı bilgi için: http://ourtrueintent.com

DÜNYANIN BOL ÖDÜLLÜ YARATICI YAPIM ŞİRKETİNİ TANIYIN: PARTİZAN


londra, paris, new york, los angeles, berlin shangai ve mumbai'de ofisleri var. yaratıcılıkta üstlerine yok. coca-cola, nokia, mtv, adidas, audi gibi uluslararası müşterileri var. mtv ve grammy ödülleri var. björk, u2, madonna, lily allen, rolling stones gibi isimlerin en sıkı videolarını onlar çekti. animasyonda krallar. eternal sunshine of spotless minds'ın ve daha pekçok ödüllü filmin altında gene onların imzası var. bir de karanlık odaları var: the dark room. burada da online içerik ve inovatif işler yapıyorlar... partizan müthiş! james willis de partizan'cı bağımsız film yapımcılarından. geçen sene kasım ayında katılmış ekibe ve ilk filmi "i stood up"ı çekmiş. partizan adına "the smoke and mirros 48 hour film competition"a katılmış ve 10.000 pound'luk ödülü almış. şimdi bu parayla partizan'ın da desteğiyle yeni kısa filmini çekiyor. emin olun, liste acayip uzar devam edersek. iyisi mi siz partizan'ın web sitesine girip bir dolaşın..

MARC JACOBS RESORT 2010





valla ben yaza girdiğimizi daha tam anlamadım. anlamak için denize girmem gerek. en azından bir haftam daha var. ama moda dünyası bir sonraki yaza geçti bile. işte marc jacobs 2010 yazından seyirlik kareler..

EMMA WATSON BURBERRY'E ÇOK YAKIŞTI..


harry potter'daki zarif oyuncu emma watson çocukluktan iyice çıktı. burberry için modellik yapan watson, çocuk kimliğinden çok uzakta artık. olgun marka burberry için ise gençleşmek için herşey mübah. kampanya fotoğrafları mario testino'ya ait..

15 Haziran 2009 Pazartesi

COMME DES GARÇONS 40 OLUYOR VE SİYAH DİYOR!


1969'da moda tasarımcısı rei kawakubo (66) tarafından tokyo'da kurulan kült marka 40 yıldır yenilikçi pazarlama stratejileri ve non konformist tasarımlarıyla moda dünyasını etkiliyor. şimdi de büyük bir partili kutlama yerine gene vizyonerliğini ortaya koyarak BLACK isimli line'ıyla ekonomik krize cevap veriyor.

ÖLÜM VE GENÇ KIZ


"eğer çok daha sonra gelseydi, gençlik güzel bir zaman olurdu" demişti charlie chaplin. julie delpy aksini söylüyor. "gençliğin huzursuzluğu geçtikten sonra her şey daha güzel oluyor". tabi her şey geçtikten sonra, bien sur, duruma eğlenceli bakmayı da bilmek gerek. yaşam ve yaşlanmakla ilgili güzel oyuncunun düşünceleri max fellmann'ın yaptığı röportajın özetinde..

sayın delpy, yaşlanmaktan çok mu korkuyorsunuz?
ben mi? hayır, niye?
hem yönetmen hem de başrol oyuncusu olarak 17 yüzyılda geçen bir film çektiniz. yaşlanmaktan korkan ve bu yüzden bakire kızları öldürten ve gençleşeceğine inandığı için onların kanlarıyla yıkanan filmin ana karakteri kontesi canlandırdınız.
bu gerçek bir hikaye. tüm dracula hikayeleri de oradan çıkmış.
size bu yüzden sıkça soruluyordur işte. yaşlanmayla başedebilmenin yolu olabilir mi bu film?
yaşlanmaktan çok korkmuyorum. ama sadece dış görünüşleriyle ilgilenen insanlar ilgimi çekiyor. bunun çok trajik bir boyutu var. neticede nafile bir çaba. yaşlanmak istememek o kadar büyük bir yanılgı ki. genç görünmek için insanların kendilerine yaptıklarının ürkütücü etkileri var.
bu da toplumsal bir dayatma. insanlar yaşlanıyor ama gençlik mutlaka korunması gereken bir değer olarak karşımıza çıkartılıyor.
ne kadar büyük bir yanlış anlama, değil mi? insanlar önce yaşlanmak için herşeyi yapıyor ama yaşlanmak istemiyor.
peki o zaman birkaç isim sayalım; siz bana onurlu bir şekilde yaşlananları söyleyin ya da tersini.
okay.
catherine deneuve.
iyi yaşlanıyor. tabi ki elinden geleni yapıyor. ama başkalarının yaptığı gibi 65 yaşında olduğunu söylemekte zorlanmıyor. bence onurlu.
karl lagerfeld.
o bir sanat figürü. yaşlanmak senaryonun bir parçası. beyaz saçlar, ezeli dandy halleri.. yaş onda başka insanlarda olduğundan farklı bir anlam taşıyor. yaş şovun bir parçası daha çok.
sizce yaşlı bir erkek olarak sırf hedi slimane'nin kıyafetlerine girebilmek için deli bir rejim yapmak ne kadar onurlu?
biraz garip tabi ama eğer yapabiliyorsa neden olmasın. hepimiz zayıf olmak istemiyor muyuz?
mick jagger.
hmm. çok eğlenceli. bir teenager sanki. ama bence sorun yok. onur uygun bir kategori değil onun gibi bir adam için.
carla bruni.
çok zor. yüzüne yaptıklarını görüyorum. zaten çok çok önceleri yaptırdı. burnu mesela. onun güce tapınma yönü daha ön planda sanki.
hiç karşılaştınız mı?
evet,evet, tanışıyoruz. gayet hoş birisi. tek kusuru sarkozy ile evlenmiş olması. bu çok komik. obama başkan olunca da fransa da herkes onun üstüne atlayacağına dair iddialara girdi.. hihih
e belki de kocasını gerçekten seviyordur.
tabi tabi. gücün de bununla hiç ilgisi yoktur. bence ileride yaşlanma konusunda ciddi sorun yaşayacak.
julie delpy.
bence gayet yolunda yaşlanıyor. eskiye göre biraz daha yuvarlak hatlı. ama ben de yeni anne oldum. o zaman insan biraz kilo alıyorzaten.
biraz geç anne oldunuz. 39 yaşında. yazık mı? avantaj mı?
yoo, hiç pişman değilim. bence olması gerektiği gibi oldu. eskiden hazır değildim. ama son yıllarda sanki çocuğum varmış gibi yaşıyordum. akşam 10da yatıyordum, sabah 7de kalkıyordum. dışarıya pek çıkmıyordum. öteki adıma geçmem çok doğal gelişti...
thomas bernhard'ı tanıyor musunuz?
tabii ki. fransa'da da bilinen biri.
onun şöyle bir cümlesi var, ölümü düşününce, gerisi çok komik, diye..
çok doğru. konumuzun ironisi de bu zaten. komik şu demek: küçük, kıyaslandığında küçücük. ve de şu demek: gülünesi..

11 Haziran 2009 Perşembe

"JESSICA 6" MUAZZAM!!!


new york'lu şarkıcı va sanatçı @NomiRuiz, hercules and love affair ile bir anda şöhreti yakaladı. yeni solo projesi jessica 6 ile ("23. yüzyıla kaçış - logan's run" isimli romana direkt gönderme yapıyor.) nomi'nin, şimdilik sadece iki parçası olsa da, yakında bizim buralarda da karşımıza çıkması an meselesi..

FISHERSPOONER BU PAZAR OTTO SANTRAL'DE..

FISCHERSPOONER "We Are Electric" official music video from SUBVOYANT on Vimeo.

@casey spooner ve @warren fisher başa dönüyor. yani en başa. artık performansa inanıyor. warhol gibi pop ile sanatı birleştirmek istiyor. biz de fisherspooner'a inanıyoruz.

HALKLAİLİŞKİLERCİLERİN "İÇTENLİKLE" İMTİHANI YA DA AĞLAMAK İSTİYORUM SAYIN SEYİRCİLER..


yazının başlığı kimileri için tuhaf ve anlaşılmaz kaçabilir. yazıya girmeden hemen açıklık getireyim. gazetelerin manşetlerinden aşinasınızdır; hep türklerin veya şunun bunun birşeyle imtihanı gibi başlıklar atılır. komiktir bu türden başlıklar. her zaman çalışır. kolaydır, kullanımı rahattır. tıkanıldığı noktada hemen devreye sokulur. hatta çoklukla şakası yapılır basın çalışanları arasında.. halklailişkilercilerin "içtenlik"le imtihanı da bu yazının başlığı olmak zorundaydı..

hergün üstüme sıçrayan tonlarca mail, tonlarca bülten, sms mesajı oluyor. hepsi yeni bir yerin açılışı, bir lansman, yeni bir ürün tanıtımı, sezon açılışı, sezon kapanışı, özel gün marifetleri etc. çağrısı ya da duyurusu niteliğinde karın ağrıları.. elbette herkes işini yapıyor. elbette halklailişkilerci denen arkadaş, müşterisinin derdini tasasını en iyi şekilde anlatmak durumunda. ama kullandığı dilin tonunu nedense bir türlü ayarlayamıyor. son zamanlarda halklailişkilercilerin seçtikleri ton "sen bizdensin" diyor. sen "sayın basın mensubu" değilsin, sen "benim arkadaşımsın", sen "seçilmiş" olansın. bazı halklailişkilerciler içtenlik meselesini öyle abartıyor ki gönderdikleri mail ya da sms mesajında doğrudan "canım, cicim" diyerek, "bizden" olma durumunu ayyuka çıkartıyor. çok ender olarak da sizi inandırabiliyor..

samimiyet ya da içtenlik profesyonel hayatta çok zor. hele ki şimdiki çetin şartlarda. rakiplerden sıyrılmanın yolu olarak seçilen içtenlik politikası ne yazık ki bana politikadan başka bir şey çağrıştırmıyor. aynı sofrada oturmak istemeyeceğim insanlarla beni "içtenlik" kisvesi altında buluşturmaya hevesli halklailişkilercilerin aktivitelerine bu yüzden katılmam çok zor. doğru insanları bir araya getirmeyi becerebilen birkaç pr şirketi dışında, gözü dönmüş, bordro mahkumu basın çalışanı gazetesinde iki lakırdı etsin diye verilen bu mücadele içler acısı.

hedef kitlesini hala net olarak tanımayan markalar ne yazık ki bazı sefil pr'cıların elinde hepten hedef şaşırıyor. saçma sapan aktivitelerle müşterinin parası çarçur edilmekle kalmıyor, markaya zarar bile verebiliyor. örneğin kendini sıradışılıkla ve yaratıcı olmakla tarif eden bir markanın lansmanında aniden karşınıza beynelmilel bir isim çıkabiliyor vb. mesele her zaman "tariflendirme", "konumlandırma"da yarı yolda kalıyor. başka türlü yapıldığı takdirde ise "bizim insanımız bunu anlamaz" noktasında tıkanılıyor. bu yüzden pekçok pr'cının ortaya çıkardığı aktivite "ahbap-çavuş" ilişkileri döngüsünün içinde, minik de olsa bir dergi veya gazete sütununun içinde yer bulmanın zaferiyle "içtensiz" yolculuğuna devam ediyor..

10 Haziran 2009 Çarşamba

BREAD & BUTTER BERLİN EVİNE DÖNÜYOR..


tamam, barcelona iyi bir deneyimdi, süperdi, harika bir şehirdi falan ama bread & butter, neresinden bakılırsa bakılsın berlin'di. berlin'i barcelona'ya taşıyamazsınız. ruhları ayrı bir kere. ben almanya fanatığı değilim ama berlin fanatiğiyim. berlin'e has, berlin'den çıkma bir fikrin taşınmasına sıcak bakamamıştım bir türlü... 3 hafta sonra, street and urbanwear konusunda avrupa'nın en önemli ve yaratıcı fuarı bread & butter eski havaalanı berlin-tempelhof'deki yeni yerinde kapılarını açıyor. her zamanki gibi motto'ları aynı: fun & profit.. tarihler: 1-3 Temmuz 2009

"ALMANCI! - KARŞI RESİMLER"


İstanbul Modern Sinema, 12-20 Haziran tarihleri arasında İstanbul ve Berlin arasındaki kardeş şehir ilişkisinin 20. yıldönümü kutlamaları ve Ernst Reuter Girişimi’nin Türk-Alman Diyaloğu kapsamında, Ballhaus Naunynstrasse ile ortak bir film programı sunuyor: “Almancı! - Karşı Resimler”..
Fatih Akın, Birol Ünel, Züli Aladağ, Buket Alakuş, İdil Üner, Pınar Erincin, Luk Piyes, Nursel Köse, Özay Fecht, Sinan Akkuş, Aysun Bademsoy, Mıraz Bezar, Neco Çelik, Hakan Savaş Mican, Ayşe Polat, Tamer Yiğit, Thomas Arslan, Hussi Kutlucan, Bülent Akıncı, Yüksel Yavuz gibi yönetmenlerin ve birçok oyuncunun katılımıyla gerçekleşecek olan “Almancı! - Karşı Resimler” başlıklı programla, sinema sanatı ve göç ilişkisine “Almancı” gözünden farklı bir pencere açacak.Kahramanların kurban rolünden sıyrıldığı, yer yer çok güçlü şiirsel bir estetiğe sahip filmler, Almanya’da göçün öznelerini yeniden tanımlarken, Türkiye’deki “Almancı” imajına da yeni bir yaklaşım getiriyor. Fatih Akın’ın uluslararası başarıları gibi birçok sanatsal atılım, “Almancı” imajının da kırılmasına yol açtı. İş göçünün başlamasından 50 yıl sonra, bir zamanların “misafir işçileri”nin çocukları ve torunları, kendi hikâyeleriyle bu kez Almanya’dan İstanbul’a geliyor. Aralarında uluslararası festivallerde ödüller kazanan ve Türkiye’de ilk kez gösterilecek olan eserlerin de bulunduğu 40’ı aşkın uzun ve kısa metrajlı film ile belgeselin gösteriminden sonra yönetmenler ve sanatçılarla söyleşiler yapılacak.

8 Haziran 2009 Pazartesi

İYİ HAFTALAR HERKESE..


her gün uyanıp aynaya baktığınızda aynı kişiyi, yani kendinizi görüyorsanız, sorun yok. ama her gün uyanıp aynaya baktığınızda, 'kahretsin, bugün de penelope cruz' değilim diyorsanız, işiniz zor. geçenlerde seyrettiğim bir film, kozmetik endüstrisinin türlü icatlarla insanları olmak istedikleri kişilere dönüştürme vaatlerini anlatıyordu. önce "güzelleşen" sonra canavarlaşan insanların dev endüstriye meydan okuma filmiydi... dün bir arkadaşımın evinde "heroes"un uzun metraj versiyonu tadında bir film (push) izledik. biraz filmlerden film seçemeyip, sonunda "bari bunu seyredelim" diye tükettiğimiz bir şeydi. yeni zaman bilimkurgularından. aslında öteki filmden şu anlamda pek bir farkı yoktu; yeni zaman bize sahip olmadığımız güçlere ve donanımlara erişme arzusu aşılıyor. yeni zaman sanki "mucizelere inan" diyor. reklamların da sürekli pompaladığı "şunu içersen kanatlanırsın", bunu yersen "süperman"leşirsin dayatmaları, sinemanın eğlence kompartmanının yegane mevzusu artık. ve de başka türlü yaşama isteği hiç bu kadar güçlü olmamıştı herhalde..

3 Haziran 2009 Çarşamba

BARACK OBAMA DA COOL'MUŞ!



internet sağolsun. barack obama'nın gençlik halleri nefis.

TARTI ŞAHSİ ALIR MIYDINIZ?


fazla söze gerek yok. fotoğraflar zaten söylüyor.. fotoğrafçı therese aldgard ve stilist lisa edsalv'in işleri komik ve iştah açıcı. isveçli ikilinin designer muffin'leri modacıların gönüllerini çoktan çelmiş bile..

RENKLERİN BÜYÜLÜ AURA'SI






bu adam dramatik mizansenin tanrısı adeta. morfi jimenez kamerayı eline aldığı zaman yüzler resimlere, manzaralar kulise dönüşüyor. benzersiz bir stili olan perulu fotoğrafçı zaten 2008'de portre dalında hasselblad masters ödülüne layık görüldü..
ant dağlarında yaşayan insanlara ulaşmak sanatının bir parçası jimanez'in. bu yörenin insanlarının yüzlerindeki jestleri ve mimikleri öyle çekiyor ki, sosyal romantik olmadan onlara sanki ayrı bir karakter ve gurur katıyor. fotoğraflarının resme benzetilmesi de tesadüf değil. jimenez rembrandt ve caravaggio aşığı..

1 Haziran 2009 Pazartesi

NICK KNIGHT YA DA BAKMAYI BİLMEK


moda fotoğrafçısı nick knight hakkında yapılmış en büyük eleştiri şu: onun bir "look"u yok ama kimsede olmayan bir duruşu var. gerçekten de nick knight, leigh bowery gibi ya da björk gibi dünya starlarını, yohji yamamoto veya jil sander gibi modacıların tanıtım fotoğraflarını aynı duyarlılıkla çekebilmiş bir adam. şimdilerde 1994'te yok satan, mor kadife kaplı retrospektif kitabı "nicknight" yeniden basıldı. 50 yaşındaki vizyoner ailesiyle birlikte david chipperfield imzalı camdan evinde londra kıyılarında oturuyor ve SHOWstudio.com isimli moda sayfasıyla iştigal ediyor..