27 Aralık 2009 Pazar

ELLEN VON UNWERTH "HANIM KIZIMIZ"IN YENİ KİTABI ÇIKTI


almanca'da genç kızlara fraulein denir. genç kızlar bu lafı pek sevmez. restoranlarda kadın garsonlara fraulein diye seslenilir. garson kızlar da bu sözü sevmez. bizde küçük hanım (hanım kız) denir. bizdeki küçük hanımlar da sevmez. 29 yaşın üzerinde olanlar belki.. ellen von unwerth'in taschen'den çıkan 500 sayfalık retrospektif kitabının ismi fraulein. ismi dışında kitap edinmeye değer..

MODA VE MATEMATİĞİN BULUŞMA NOKTASI: FASHEMATICS


moda+ mizah+ matematik+ zeka+ yaratıcılık= fashematics. nedir fashematics? joseph allen shea (izrock) isimli çokyönlü sanatçının aynı isimli blogu hazırlayan jonathan zawada ile birlikte ortaya çıkardığı bir fanzin. büyülendim. kıskandım..

2009'DA ETKİLENDİĞİM GRUPLAR


yeni albüm, single veya EP'leriyle bu sene beni baştan çıkaran ilk 10'umu listeledim. kimisi sene başlarken gönlümü çaldı, kimisi sene biterken. durup durup sürekli dinlediğim isimleri zaten biliyorsunuz.. (foto: soap&skin)

The XX
Massive Attack
Animal Collective
Atlas Sound
Grizzly Bear
Miike Snow
Yeasayer
Soap & Skin
La Roux
Gang Gang Dance

26 Aralık 2009 Cumartesi

CUMARTESİ SOHBETİ YERİNE CUMARTESİ YAZISI!!


az önce facebook güncellemelerine bakarken, ece esmer'in yoga ile ilgili yazdığı yazının linkine tıkladım. yıllardır yoga yaptığını ve nasıl hayatını kapsadığını bildiğim arkadaşım ece esmer. cüneyt özdemir'in dipnottv'sinde yazıyor epeyce bir süredir. derken biraz siteyi dolaştım ve özdemir'in 8 eylül'de yazdığı yazıyla karşılaştım. belki bu yazı ile ilgili tartışılmıştır, orada burada yazılıp çizilmiştir bile; bilmiyorum. yazı medyayla beslenip, medyaya ateş püsküren köşe yazarlarıyla ilgili. hedefte özellikle de yıldırım türker var..

özdemir, cihangir'de kahve köşelerinden "sadece ismi radikal" olan gazetede yazarak muhalefet yaptığını düşündüğü yıldırım türker'e ve türevlerine kızıyor. medya içinde çalışıp habercilik yapan, "gerçek" gazetecilere bir nevi methiye düzüyor.

özdemir bu yazısını yıldırım türker ile kişisel bir meselesi olduğu için mi yazdı, yoksa meselesi "köşecilik"in türüyle mi ilgili yine bilemem ama benim de söyleyeceklerim var..

cihangir'de bir kafe'den veya evinin köşesinden yazı yazınca, plaza'da yazmaktan daha az nitelikli olunduğunu düşünmüyorum. bence özdemir de düşünmüyordur. konu cihangir'in temsil ettikleriyle alakalı olsa gerek. yani entelejensiya'nın mabediyle. entelejensiya sanki tembel, üretmeyen ya da ürettiklerini tekrar eden, korkak, basiretsiz, savaşmayan (sevişen:), söylediklerini kendi ve birkaç türevi/yandaşı duyan, manevrasız etc. bir insan topluluğu özdemir'in yazısına göre. özellikle de yıldırım türker.

türker, yaş itibariyle, 80 öncesinde yirmili yaşlarının başında olması hasebiyle, özdemir'in kitaplardan bildiği bir geçmişe sahip. o geçmiş bazılarını plazalarda hırs oyunlarına itti, bazılarını ise köşeye çekilmeye. hırs oyunlarını seçenler, yazıişleri toplantılarında bu oyunları günbegün büyük bir şehvetle yeniden kurgularken, bazıları asgari hayatı seçip, yazarak hayat oyununun sert tarafıyla yüzleştiler. tercih yaptılar. tercihleri savaş ülkelerine gidip, cesaretlerini sınamak olmadı örneğin. hem görmek için savaşa gitmek de gerekmez. dedim ya, tercih yaptılar..

türkiye'de köşecelik bence de dertli bir konu. kimin hangi kontenjandan yazdığı/yazamadığı ortada. kimisi iç politika yazıyor, kimisi günlük hayattan dem vuruyor, kiminin derdi önce yazı; kendini ve düşüncelerini yazı/yazın'ın diliyle ifade ediyor. bunu yaparken de pekala cesur ve gözükara olabiliyor. biri yıldırım türker'se, diğeri de gökhan özgün'dü bana göre. özgün'ün de derdi önce yazı/yazın'dı. bu yönleri ikisini de bu ülkeye yabancı yapmaz. yazının şehvetiyle yazdıkları doğru. gazete binalarında yer kapmanın şehvetine kapılmadıkları da..

ben yıldırım türker'in ve gökhan özgün'ün tüm yazılarının gazetelerde tekrar ve tekrar yazılması gerektiğini düşünüyorum. evet. cüneyt özdemir, bu insanların neden bu kadar çok müritleri olduğunu düşünmeli bence. ne özgün, ne türker bu ülkede kolayı seçmiş insanlar değildir. gazetecilik elbette başta haberciliktir. ve de bir meslektir. bu işi de birilerinin yapması gerekir. yapıyor da. haberci olmayı, muhabir olmayı seçmemiş bir insanın köşe yazarı olmasındaki sıkıntıyı da anlamıyorum. yıldırım türker rahmanlar'da yazsaydı, daha mı sahici veya inandırıcı olurdu özdemir'in nezdinde, bilemiyorum..

24 Aralık 2009 Perşembe

BİRKAÇ İYİ PARÇA, HUZUR FİLAN..


Broken Bells - The High Road

Lady of the Sunshine - Lady of the Sunshine

Lands & Peoples - Bad Habits

Eluvium - Perfect Neglect In A Field Of Statues

Jon Brion - Theme from Eternal Sunshine of the Spotless Mind

Bon Iver - Flume

(foto: bon iver)

YAŞARKEN FARKLI, ÖLÜMDE AYNI


korku film yönetmeni john carpenter'a sormuşlar, mezartaşında ne yazsın diye; 'hemen döneceğim' demiş. bazılarının ölümden sonra yaşaması için yeniden doğması gerekmiyor..

dansçı ve koreograf pina bausch "wuppertaler ensemble"ını yapraklar, dallar, toprak üzerinde dans ettirdi. estetik normlara inat devrimci dans tiyatrosunda yaşlılar, şişmanlar, itilmişler vardı. bauch'un ekibi bazen donla, bazen gecelikle çıktı seyircisinin karşısına. mimik oyunlarından hiç çekinmedi. star "allure"ü olmayan diva sesi, müziği, pandomimi ekspresyonist bir tavırla kırılgan bedenleri büyük bir eser olarak sundu.

konsept sanatçısı hanne darboven'in meselesi tam aksine formaldi. sol lewitt gibi new york kökenli minimal sanatla ilgilendi ve eserini sayıların evreninden yarattı. manik bir keskinlikle takvimlerle, toplamalarla yazı ve çizimlerle uğraştı. matematik ile akan zamanı durdurmak istedi izleyecisi ve dinleyicisi karşısında.

maurice jarre da matematikle ilgiliydi. ama onunkisi matematiğin hissel haliydi. film müziği bestecisinin ismi john barry ve ennio morricone ile birlikte anılıyor. "doktor jivago", "hindistan'a yolculuk" müziklerini bestelediği en bilinen filmler arasında. soundtrack denen şeyi filmin eşlikçisi olarak değil, kendi başına yaşayacak bir eser olarak gördü.

polonyalı leszek koakowski felesefeyi sanata dönüştürdü. epik edebiyatın sınırlarını zorladı. gençliğinde faal bir marksistken, olgunluk döneminde marksizmin dünyayı iyileştirme teorisinden uzaklaştı.

eroinden ölen sanatçı dash snow için ahlağın rolü hizmetle ilgiliydi. bohem sanatçı sperm kolajlarıyla tabu yıkmanın şehvetine kapılmıştı. yıllarca evsiz yaşayan, graffitici iyi aile çocuğuydu aslında. saddam dövmesiyle yaptığı kolajlarda sanki dada hiç yokmuş gibiydi.

hepsi bu sene öldü. yaşarken farklı, ölümde aynılar..


(derleme: erel eryürek/ via spex)

22 Aralık 2009 Salı

2010'DA EMİKA DİNLEYECEĞİZ!


iyi müzik beni buluyor ya da tam tersi. emika da öyle. şimdilerde nette "drop the other" parçasının scuba vulpine remix'i dolaşıyor. albüm 18 ocak'ta piyasada olacak. (foto via fact magazine)
Emika - 'Drop The Other' (Promo) by Ninja Tune

HEDİYE MEDİYE İŞLERİ İÇİN TEMATİK T-SHİRT'LER


V2K tasarımı t-shirt'ler hiç de fena değil. çam süsünü ağaçta değil, gövdesinde taşımak isteyenler, geyik severler V2K'nın yılbaşı serisi tam sana göre. kendin için, etraf için.. (via v2kdesigners fashion blog)

21 Aralık 2009 Pazartesi

MUSE DERGİSİ - LINDSAY LOHEN - YU TSAİ - VE SAİRE





fotoğrafçı ve sinemacı yu tsai muse dergisi için 18 sayfalık bir çekim yapmış. lindsay lohen'in yer yer çıplak göründüğü karelerde ona eşlik eden erkek model petey wright. "lindsay's private party" isimli çekime kate moss ve johnny depp'in 90'lardaki ilişkisi ilham kaynağı olmuş.. cesur ve iyi bir hikaye ama beni asıl heyecanlandıran video'sunda fonda çalan müzik oldu. parça 2010'da ilk albümü çıkacak olan sstereo alchemy'ye ait. vokal melissa r. kaplan..

2009'DAN TAZE MÜZİK SEÇKİSİ - PART I


(foto: mayer hawthorne)
The xx - Night Time

Mayer Hawthorne - Green Eyed Love

Emika - Drop The Other

Connan Mockasin - Macheeky

Laura Veirs- Sleeper In The Valley

Phoenix- Girlfriend

Passion Pit - Little Secrets

The Antlers - Bear

Doves - Kingdom of Rust

20 Aralık 2009 Pazar

ŞAŞILACAK BİR ŞEY VAR, MEST OLUNACAK BİR ŞEY DE


dün gece autoban'ın yılbaşı partisinde karşılaştım ali taptık'la. belli ki önümüzdeki hafta açılacak sergisi için heyecanlanıyor. neşesi ve keyfi de iyi görünüyordu. "şaşılacak bir şey yok" taptık'ın ikinci kişisel sergisi. perşembe günü galeri x-ist'te açılacak sergi haftanın en mühim sergisi bana göre...

RAGNAR KJARTANSSON'U TANIYIN




izlandalı sanatçı ragnar kjartansson (ressam, performans sanatçısı, müzisyen etc) yeni keşiflerimden. 70'lerin video ve performans sanatının etkisinde kendi fiziksel ve ruhsal sınırlarını zorlamayı seven biri. örneğin reykjavik sanat festivalinde vikingli kostümüyle "the great unrest" adı altında bir hafta boyunca allahın terkettiği eski bir tiyatro salonunda blues söylüyor. ya da eşsiz ve romantik almanca kelime "weltschmerz"e saygı duruşu niteliğindeki işinde bir klübeye yalnız başına bass gitar çalan birini yerleştiriyor.. kjartansson'un absürd ve ironik performanslarında acı ve mutluluk, dehşet ve güzellik, dram ve mizah içiçe geçiyor..

19 Aralık 2009 Cumartesi

CUMARTESİ SOHBETLERİ VOL.28-DERYA DEMİR/KÜRATÖR/GALERİ NON'UN KURUCUSU



galeri splendid'in kapanışından sonra galeri NON'u kuran derya demir çok uzun zamandır takibimde. kafasının çalışma şeklini beğeniyorum. birbirimizi uzaktan izledik. sonra tanıştık. galeri NON'u kurarak istanbul güncel sanat ortamına bana göre büyük renk ve değer katan derya ile skype üzerinden konuştuk..

erelada: heyyy..

Derya Demir: hola

erelada: günaydın.. yani bana göre günaydın; yeni uyandım sayılır..

Derya Demir: biz ise ögle yemeğinde ne yesek diye düşünmeye basladik, cumartesi NON hali. dun guzel bir konser mi kacirdik yoksa?

erelada: yaa!!?? neyse benimkisi uzun bir geceydi.. ama ben bugün biraz öfkeli ve dünyaya kızgın uyandım.. dün çok şey kaçtı ama benim için imkansızdı gitmek.. sen nasıl uyandın?

Derya Demir: evet son haftalarda dunyaya ve turkiyeye ofkelenecek konu bulmakta zorlanmiyoruz. dun osman ve didem'de yemekteydik biraz uzun surdu. 3 gibi eve donunce bugun alarmi 5 kez kapatarak uyandim:) osman ve didem'i pist'ten hatirlayabilirsin-pangalti'daki sanatci inisiyatifi.. sen niye sinirli uyandin?

erelada: 0))) neysi ki alarmı duymuşsun.. bu da bir şey.. ben alarmı bile duymadım.. evet evet biliyorum onları.. benimkisi kişisel daha ziyade.. ama ne kadar kişisel olsa da dezorganize durumlar neticesi. yani yine ucu bu memlekete dayanıyor.. seninle NON ile ilgili konuşmak istiyorum biraz.. çok güzel bir şey yaptın. tebrik ediyorum.. ben 2'debir'e başladığımda ortalık daha kuraktı ama şu an şehirde iyi şeyler oluyor. NON bunlardan biri..

Derya Demir: cok tesekkur ederim erelcim.

erelada: motivasyonun nedir? hareket noktan ya da.. en çok neyle beslenirsin?

Derya Demir: En cok sanirim calıstigim sanatcilardan herhangi biri bak, sana ne gosterecegim diyerek bana yeni islerini gosterdiginde heyecanlaniyorum. En basta da galeri kurmaya beni iten bu olmustu..

erelada: ve splendid'i yaptın leyla gediz ile birlikte..

Derya Demir: evet..splendid ilk deneyimimdi-ticari galeri olarak.. leyla ile yaklasik 5 guzel sergi yaptik.

erelada: derken..

Derya Demir: derken bazen ayri dustuk.

erelada: sanatçı kaprisi?
Derya Demir: sanatci kaprisi denemez, yapi farkliligi. insanlar ile iletisim sekillerimiz farkli idi.

erelada: anladım.. ama belki de splendid NON'a, yani asıl yapmak istediğine aracılık etmiş oldu..

Derya Demir: kesinlikle oyle oldu. sonuc olarak sanatin non-profit bir tarafindan geliyordum ve ayrica her ne kadar sanatcilar ile calissam da-bu calismalarin surekliligi bir galerici-sanatci iliskisi gibi degildi.

erelada: yani splendid'de mi demek istiyorsun..

Derya Demir: splendid oncesi, yani galericilige baslamadan onceden bahsediyorum. isin daha cok kuratoryel kisminda iken ama bir sanatci ile galerici olarak calisinca neredeyse gunasiri gorusur hale geliniyor. splendid buna benzer konularda bir okul-alistirma gibiydi.. ya da koleksiyoner ile tanisma tanima..

erelada: o da işin ayrı boyutu tabi. belki de en zorlayıcı tarafı.. yani koleksiyoner ile tanışma..

Derya Demir: splendid oncesi temasta oldugum kisiler, kuratorler-sanatcilar-sanat elestirmenleri iken buna kolkesiyonerler de eklenmis oldu

erelada: ve de non-profit olmaktan uzaklaşma bir nevi..

Derya Demir: oncelikle sanat eserine baska bir boyuttan da bakmaya basliyor insan. sanatciya da. kuratorlukte o anki sergiye odaklanirken, burada 10 yil -50 yil sonrasini da dusunmek gerekiyor. non-profitten cok uzaklasmamaya ozen gosteriyorum ama.. tabi burada isin etkileyiciligine sanatcinin almis oldugu yol-istikrarliligi-kisilerin yorumlari-kullandigi malzeme gibi yan faktorler ekleniyor. sanatci hakkinda ilk sorular genel olarak bu konular uzerine oluyor.

erelada: benim durumumda, bağımsız bir dergi yaparken, işin içine para kazanma da girince, ister istemez reklamcılarla muhatap oluyorsun. dergine aldığın bir ilan veya advertorial tüm yapısını bozabiliyor.. NON'un duruşunu, 2'debir'in dergi olarak duruşuna yakın bulduğum için direnmesi zor..

Derya Demir: ben de ornegin yilda en az 2 sergiyi hic kar amaci gutmeden gerceklestirmeyi dusunuyorum. NON icin bir nevi prestij sergisi denilebilir-cunku turkiye koleksiyonlarinda fazla rastlanmayan isler sayilir..

erelada: o zaman şimdiden belli sergiler..

Derya Demir: evet 1,5 yillik programimiz asagi yukari belli. ornegin gokcen'den sonra asli cavusoglu'nun sergisi acilacak. burada asilabilir pek is gormeyecegiz;) bir katta fuat'in seslendirdigi bir plak dinlerken, baska bir katta ise illegal tez ofislerine yazdirilmis bir tez ile karsilasacagiz.. bu sergi bence turkiye guncel sanati icin cok onemli bir sergi.

erelada: ne zaman başlayacak? tarih?

Derya Demir: 12 ocak'ta acilis. simdiden ozellikle yurtdisi ilgisi buyuk. isler bu solo sergi icin hazirlandi. ama tez henuz gosterilmeden paris'te kadist foundation'a davet edildi. plak ise 2010'da 2 farkli sergide yer alacak.

erelada: çok heyecanlandım, cidden..

Derya Demir: inisiyatif almazsak sanirim ne NON ne 2debir olurdu:)

erelada: AYNEN!

Derya Demir: ne de biz birbirimizin yaptigi isleri sevebilirdik.

erelada: kesinlikle.. deryacım.. çok teşekkür ederim sohbet için.. yakında görüşmek üzere.. çokk sevgiler..

Derya Demir: gorusuruz!! kahveye de beklerim yolun dusunce xxx

18 Aralık 2009 Cuma

ICON: ROMY SCHNEIDER


ben romy schneider'i olgunluk zamanında sevdim hep. neşeli, çocuk ve muzip halinden çok daha fazla. sigara içmesini sevdim. konuşmadıklarını, söylemediklerini, hüznünü, gizemini, "çocukluğunu cebine koyup" çekip gitmesini... çıplakken bile örtülü, örtülüyken de erotik olan kadını; romy'yi ben hep sevdim..

17 Aralık 2009 Perşembe

GÜNÜN MÜZİĞİ: BLAKROC -AINT NOTHING LIKE YOU (HOOCHIE COO)


the black keys'in, rapcilerin, gücü adına bu parçayı dinleyip duruyorum. siz de dinleyip durun..
Blakroc-Aint Nothing Like You Hootchie Coo

14 Aralık 2009 Pazartesi

BU HAFTANIN MÜZİK SEÇKİSİ - VOL. VI


(foto: laleh)

Laleh - Simon Says

Something A La Mode - Little Bit of Feel Good

Sufjan Stevens - Amazing Grace

The Woodlands - Can We Stay

TWITTER HASTALIĞI SALGINA DÖNÜŞTÜ


italyan vogue'u aralık 2009 kapağında twitter'den estirdikten sonra blogger'lar yazdı, çizdi durdu. işte konuyu topralayan bir site.

MINI COOPER VE SOKAK SANATI KARDEŞLİĞİ: KRINK MINI


ikisi de şehirli. ikisi de büyük metropollerin vazgeçilmezi. alman mini new york'lu sokak sanatçısı craig kr costello'yu hamburg'a çağrmış ve bir mini tasarlatmış.. çokkk güzel..

TAVUSKUŞLARI, MACERAPERESTLER, OYUNCULAR..


sokak modası sokaklardan salonlara mı taşındı ne? sayısız blog var artık sokak modasıyla ilgili. eskiden stili olan insanları yoldan çevirip fotoğraflayan insanlar artık malzemelerini hazır buluyorlar neredeyse. biraz ünlü olmak, biraz keşfedilmek, biraz ben de varım demek için insanlar fotoğrafçıların önlerine atıyorlar kendilerini. başlıkta yazdığım gibi gerçekten farklı olan, yani biraz tavuskuşu misalı, oyuncu ve maceraperest moda düşkünleri de yok değil. all the pretty birds'e bir göz atın.

12 Aralık 2009 Cumartesi

GÜNÜN MÜZİĞİ: PANTHA DU PRINCE - THE SPLENDOUR


Pantha Du Prince - The Splendour

KULAKTAN KULAĞA SUNAR: SAMARA LUBELSKİ


normalde popla uzaktan yakından alakası yok. bilakis yeraltının kült isimlerinden. son albümü "future slip" popa kaçıyor, pyschedelic popa. lezzetli, sofistike, melankolik, tatlı ekşi bir pop. kemanist ve vokalist samara lubelski yarın, 21.00'de arkaoda’da…

10 Aralık 2009 Perşembe

KENDİ MODASINI İNŞA EDEN BİR GRUP TÜRK "BUILDING"DE


building , ‘BUILD YOUR OWN FASHION’ konsepti ile geliyor. zeynep tosun, melahat-gökay, ceylan balduk, elif girgin, zeynep duygulu, ceylan zigoslu, vanessa-raisa, eda akpınar, gökçen ataman, nazlı bozdağ gibi taze isimlerin işlerini 11 aralık 2009'da 19.30'dan itibaren görebileceğiz. (foto: pudra)

Adres // Serdar-i Ekrem Caddesi No 27/a
Galata // Tünel
Beyoğlu (Doğan Apartmanı karşısı)
Tel: 0 212 2430717 Faks // 0 212 2431107

SADE 50 YAŞINDA SOLDIER OF LOVE İLE GERİ DÖNDÜ


en sevdiğim seslerden biri sade (adu). 8 şubat 2010'da "soldier of love" piyasa çıkıyor. kötücül insanlar sade'nin fotoşop'tan iyi anladığını, grace jones çalıştığını, r&b'ye göz kırptığını söylese de ben sade'ye, makro center'larda, asansörlerde çalmadan evvel meftundum, vazgeçmem..

MARTIN MARGIELA MARKASIYLA VEDALAŞIYORMUŞ


martin margiela new york times'a göre iki gün önce pılını pırtısını toplayıp maison martin margiela'yı terk etmiş. isimsiz yaratıcı ekibi koleksiyona devam ediyormuş. antwerpenli minimalizm gurusu ve meşhur "antwerp six", yani walter van beirendonck, ann demeulemester, dries van noten, dirk van saene, dirk bikkembergs ve marina yee şehrin modasal yüzüydü biliyorsunuz. son yirmi yıl mest olduk onlara ama şu anda geriye pek bir şey kalmadı. yazık.

MASSIVE ATTACK'IN YENİ MÜZİK KLİBİ PARADISE CIRCUS BUGÜN ÇIKTI



"the devil in miss jones" bir amerikan porno filmi. dünyanın en iyi porno filmleri listesinde 18. sırada.. massive attack'ın yeni müzik klibi "paradise circus" bugün çıktı. uyurgezersi ve dalgınca şarkı kısmını hope sandoval üstlenmiş.. şimdi toparlıyorum. klipte yukarıda sözünü ettiğim filmden fragmanlar var. ilginize..

ETERNAL CHILD SAMPLE SALE BU CUMARTESİ!!!


gül gürdamar'ın harika markası eternal child'ın sample satışı olacak bu cumartesi. ben gideceğim, hadi!!..(foto: emre ünal)

12 aralık 2009
10.00-19.00
ilk belediye cad. no 5
daire 5
tünel-taksim

4 Aralık 2009 Cuma

46. ANTALYA ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİ EN İYİ İLK BELGESEL ÖDÜLÜ'NÜ ALAN MELİSA ÖNEL'İN FİLMİNİ KAÇIRMAYIN!


melisa önel son zamanlarda ne yapıyor ne ediyor, merak ediyordum. fotoğrafları beni her zaman mest etmiştir. şimdi ise yakın zamanda bitirdiği "ben ve nuri bala" isimli belgeseliyle geliyor. film istanbul'da 12. uluslararasi binbir belgesel film festivali kapsamında gösterilecek.

ilk gösterim; 6 Aralik, Pazar, 13:50'de pera müzesi'nde.
2. gosterim 11 Aralik Cuma, 15:15, nazım hikmet kültür merkezi, kadıkoy

haftaici avrupa yakasında bir ek gösterim de olacakmış. tarihi konusunda ve filmle alakalı daha detaylı bilgi için
www.meandnuribala.com'a da girebilirsiniz.

2 Aralık 2009 Çarşamba

GÜNÜN MÜZİĞİ: O CHILDREN - DEAD DISCO DANCER (THE GOLDEN FILTER REMIX)


o. children 2010'da "hip" olacak, görürsünüz. marşları kabul edilen "dead disco dancer" golden filter'in eline düşünce nasıl bir dans parçasına dönüşmüş, dinleyin..

O Children - Dead Disco Dancer (The Golden Filter Remix)

KURBAN BAYRAMINI ALIN, NOEL'İ VERİN


eğer bir bayram seçeceksek, hayat bayram olsun. olmuyorsa, kurbanı alın, noel'i bize verin derim. oyuncaklı aralık takvimleri (advent calendar) de beraberinde gelsin. gün gün açılan pencereleriyle mutluluk simülasyonudur kendileri. yetişkin olana kadar eşlik etmiştir bana... işte netteki advent takvimlerinden bir demet:
*pet shop boys'un interaaktif takvimi.
*2009'un en yaratıcı müzik anları takvimi.
*thank emi it's christmas takvimi.

iyi eğlenceler..

1 Aralık 2009 Salı

İSVEÇLİLER ÇOK OLMAYA BAŞLADILAR!


isveç'ten umutluyum.. taken by trees'i tek geçerim. peki isveçli ikili wildbirds & peacedrums "the snake" ile yeni bir şeyler söylüyor mu? albümün ikinci parçası "there is no light" müzikalite olarak çokkatmanlı müzikten çaktıklarını gösteriyor, orası kesin. bir de dijital ep'lerinde "my heart"ın deerhoof remix'i var ki, duyan duydu, alan aldı zaten..ayrıca grup 16 aralık'ta indigo'da sahne alacak..
02 My Heart (Deerhoof remix) by LukeSlater