6 Ocak 2009 Salı

revolutionary road


titanic'den sonra tekrar bir araya gelen leonardo di caprio ve kate winslet son zamanlarda seyrettiğim en etkileyici filmlerden birinde, revolutionary road'da, başrolü paylaşıyorlar.. (bir ara hollywood'da yapımcılar arasında şöyle söylendiğini bir yerlerde okumuştum. 'güzel bir kadın istiyorsan, her yerde bulabilirsin ama oyuncu istiyorsan, meryl streep'i araman şart.' meryl streep'den sonra kate winslet için söylenebilir bu söz bence. winslet'i her seyrettiğimde sinemada gerçek insanı, gerçek kadını gördüğüme seviniyorum.) titanic peki neden romantikti? çünkü bize birkaç gün süren imkansız bir aşkı gösterdi de ondan. jack yaşasaydı, hayatta kalsaydı rose ile ilişkisi belki de revolutionary road'daki frank ve april'ınkine benzerdi..

revolutionary road'da april ve frank 1950'lerin connecticut'ında amerikan rüyasının stepford versiyonu gibidir. april oyuncu olmak istese de daha ilk denemesinde bu tutkusundan uzaklaşır. frank hayattan ne istediğini tam kestiremez. tıpkı babası gibi takım elbiseli bir zombiye dönüşür kısa sürede. çift, çevreleri tarafından farklı, hatta entelektüel addedilse de, etraflarını saran banal, va hayatın sunduğu değişmez rollerin içinde yaşar. april'ın öylesine ortaya attığı paris'e yerleşme fikri yedi yıllık sözümona mutlu evliliğe umut aşılar. april sekreter olarak çalışabilir, frank ise belki en sonunda hayattan ne beklediğini bulmak için bir fırsat yakalayabilir bu göçte. çevrelerinde kıskançlık ve gıptayla izlenen çift için dünya bir süreliğine yaşanması keyifli bir yer haline gelir.

mutluluk samuel goldwyn'in dediği gibi, fırsatları görme ve algılama yetisi ise yalnızca paris'e gitme fikri bile april ve frank'in evliliklerine iyi gelir ancak günlük hayat, her zaman olduğu gibi baskın çıkar. richard yates'in aynı isimli hikayesini sinemaya uyarlayan yönetmen sam mendes, konforundan vazgeçemeyen pişman insanların sıkıcı dünyasını sakin ve sarsıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. mendes'in amerikan beauty'sine benzese de yaklaşım olarak bambaşka bir film söz konusu. dile getirilmeyen sözlerin filminde duygular ve hikaye örgüsü uyarlamalarda sık karşılaşılan voice-over'lara ihtiyaç duymayan jest ve mimiklerin özel şovu sanki..

Hiç yorum yok: