29 Eylül 2010 Çarşamba

GAZETECİLİK, ŞÖHRET VE HAYAT


televizyon seyretmediğimi bilenler bilir. benim gündüz gündüz televizyonu açtığım hele hiç vaki değildir. ama açar açmaz, kanal d'de ertuğrul özkök ve inci, neydi, (hatırlıyamadım şimdi soyismini, şu edebiyatçı oğlanla evlenen eski tiyatrocu işte) inci hanımı sohbet ederken görünce ister istemez takılıp kaldım en gribal halimle..

aralarında geçen sohbet, ertuğrul özkök'ün ne kadar gençleştiğinden tutun da, basında kayırdıklarına (ki kayırmadığını söyledi, sadece iki yetenekliden her zaman için güzel ve yetenekli olanı işe aldığını itiraf etti) kadar sürüp gitti. müthiş bir cilalama parodisiydi anlayacağınız. inci hanım en bir süper gülücüklü tavrıyla sürdürdü sohbeti. seyircisi de öyle, araya giren yıkama yağlama departmanından telefonlar da..

bu sohbet bana şunları düşündürdü:

şöhretli insanlar, başka şöhretli insanlarla yüzeysellikte nefis geçiniyor.

ertuğrul özkök gibi bir zamanlar ve de yıllar yılı bir ülkenin en büyük gazetesini idare etmiş adamlar veya aynı vasıfta başka adamlar, 50 yaşı devirdikten sonra dünyayı başka türlü algıladıklarını anlatıyorlar ya, illet oluyorum.

insanların da bu tip insanların hayatlarının bu evrede başladıklarını zannedip, onlara hayranlık duymalarına daha da illet oluyorum bu hafızasız topraklarda.

geçmişte attıkları manşetler, taraf oldukları durumlarla ülkenin kaderinde bizzat rol almış adamların tıpkı uyuşturucudan yırtmış bir adam gibi davranmaları, çiçeğe böceğe merak sarmalarına, gezi yazısı yazıp, damakçı veya hedonist olmalarına büyük kılım.

yaşarken yani hırs, para ve iktidar başroldeyken yapamadıklarını, sırf kendi hayatlarında değil, yazdıkları, ettikleri, özellikle de mesleki sorumluluklarından nasıl saptıklarını neden anlatmaz bu insanlar?

konu ertuğrul özkök de değil; paranın bencilleştirmediği ama iktidarlı insan hiç mi yok bu memlekette? 50'sinden 60'ından sonra anılarını yazıp, günah çıkartan adam değil, büyürken, yükselirken ve de yaşarken aynı olan ya da?

bu adamlar 30'larındayken 'benden sonrası tufancı' olup, 60'larında yeniden kazandıkları duyarlılıklarını yine kendilerine yontuyorlar ya, bu daha da büyük bir rezalet...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Bazı insanlar hiç bir zaman tam olamaz, doğuştan eksiktir ve hep yükseldikçe, büyücek koltukları işgal ettikçe tam olacaklarını zannederler. Oysa gün olur devran döner o koca koltuk koca bir hiçliğin altını çiziverir. O vakit bu eksik insanların üstelikte koltuk süresi dolunca, insani değerler, hedonizm, sanat, duyarlılık gibi münzevi dünya zenginlikleri akıllarına gelir ya da elde sadece onlar kalır eksiği kapatacak, zamanı dolduracak. Oysaki tren kaçmıştır, tarih zihin sahibi insanların gözüyle bu kişilere notunu vermiştir. E.Özkök gibi vakaların yakalarına yapıştırdığı, sıkı sıkıya tutunduğu bu çiçekler o yerde sırıtır, ait olmadıklarını bağırır ve palyoçaya dönüştürür bu zavallıları...