8 Ekim 2008 Çarşamba

benim egoist yerim doldu.. ('karalama defterinden notlar)


dünyanın en güzel cümlesi talihsiz bir şekilde onun ağzından çıktı. "her şey lüzumsuz aslında. hayatta ne yapıyorsak, anı biriktirmek ve de sofralarda bizden sıkılınmasın diye oraya buraya gidip, delisaçması kitaplar okuyup, ölümü ötelemek, habire devinmek için yapıyoruz işte" dedi. o bunu söylerken ben çoktan dibi boylamış, her zamanki gibi içimde anıdan ziyade sıkıntı biriktirmekle meşguldüm. hoş, bunlar da anı sayılırdı ama daha neşeli anılar vardı hatırladığım ve de biriktirdiğim.. ne çok eski ne de çok yeni bir arkadaşımdı. ama hayatıma küt diye girmiş, küt diye çıkmış bir insan olmasını diledim o bana bunu söylerken. beni ben yapan ne varsa hayatta, mesafe koridorlarında bir hayli vakit geçirtmişti, orası kesin. gene içimdekini dökemeyip, mizahına mizah katıp, evimin yolunu tutmuştum. aslında küt diye girmemişti hayatıma ama o an bittiğini hissettim. çözülemeyen bağlar, onun bana bir kez daha teyet geçmesi sonucu tamamıyla yok olmuştu işte.. bencilliğin pirim yaptığı hatta altın dönemini yaşadığı bir çağda olduğumuzu düşündüm yolda giderken. halbuki hiçbir şey yapmamıştı. her zaman nasılsa öyleydi. söz düellolarında, geyik muhabbettinde bizi yakalayana aşkolsundu. sorun benim atıflarım, hayatımda işgal ettiği yerdi. hırsız yönünün en bağışlanamaz tarafı da buydu. bencildi. sadece zamanımı değil, fikirlerimi de çalan bu bencil insanı hayatımdan çıkarma konusunda kararlıydım.. herkesin yeni başlangıçlar tarihi kendine, daha çok da ocak ayıydı. benimkisi ekim olsun, pazartesileri de sevmem çarşamba olsun.. (ey blog takipçisi, bu pasaj tamamen kurgudur bu arada. büyüyerek şekillenmekte olan uzun bir "metnin" parçasıdır..)

erel

Hiç yorum yok: